Shirin Yoku deyimini duymuş muydunuz hiç? Japonca’da Orman Banyosu anlamına gelen Shirin Yoku ormanın havasından, kokusundan, bitkisinden, güneşinden, sesinden keyif alarak kendini kaybetmek demek. Shirin Yoku ormanda koşu, yürüyüş, piknik gibi herhangi bir amaç olmadan, amaçsızca bulunmaktır ve orman banyosuyla birlikte adeta duygularımızın hepsi bir bir açılır, kopan bağımızı yeniden kurmuş oluruz. Ardından görürüz ki stresimiz, kaygımız, korkularımız gitmiş, yerine düşünebilen bir zihin gelmiş. Enerjimiz tüm canlılığıyla bizi yükseltmiş. İşte siz de mümkün olabildiğince ağaçlar arasında böyle amaçsızca yürüyün. Doğanın nimetlerini sadece göz değil, gönül de görür. Göz bedenin iken, gönül ruhun gözüdür. En yatıştırıcı ilaç, en iyi öğreti, en sağlıklı beslenme doğanın hayat damarlarında gizli. Yeşil şifadır, yeşile bakmak şifadır. Ameliyathanelerde bile yeşilin tercih edilmesinin asıl nedeni budur aslında. Haydi, gelin o zaman bu kez de doğanın tohumu gibi insanın tohumu olan cenini anne karnında konuşturalım. Belli bir vakitten sonra İnsan’a dönüşecek ceninin söz sofrasından payımıza düşeni alalım: “Burası…
Kavga Arası Mola
“Başımın belası köpek! Bir de seninle mi uğraşacağım! İtliğin üzerinde, geberteceğim şimdi seni!” Hastanedeyiz. Bir kadın (oğlu olduğunu sanıyorum) çocuğun elinden tutmuş; bir yandan insanlar içinde hakaret ederken bir yandan da çocuğun kafasına vuruyor. Müdahale edememek zaten acıtırken, kadınla göz göze geldiğimizde gözlerinde gördüğüm nefret karşısında beynimin bana emrettiği “Bulaşma Şule, çevir kafanı” komutuna karşı geldim ve biraz daha sakinleştiğinde bir bahane ile gittim yanına. Konu konuyu açınca “Herkes yaşadığını bilir. Diğer insanlar gibi seni yargılayarak yanına gelmiyorum. Muhakkak ki içinde birikmiş bir çaresizlik var, belki de çözüm bulamadığın sorunlar silsilesi içindesin. Ki zaten hastanedeyiz, sağlık sorunun da var belli ki. Dolayısıyla tahammülün düşmüş.” -Ben şeker hastasıyım. Çocuğum çok yaramaz ve psikolog artık ona ilaç vermek istedi daha sakin davranması için. “Bunun” yüzünden ikinci çocuğu doğurmadım. Sabır falan bırakmadı. “Bununla” nereye gitsem “Allah yardımcın olsun, bu nasıl çocuk böyle!” diyorlar. Herkes ne kadar yaramaz olduğunu da biliyor. Aslında boğa burcuyum.…
Bağırılan Çocuk Mu, Bağırmayan Anne mi?
Bu videoyu hatırlıyor musunuz? ↓↓↓↓ https://www.instagram.com/p/Bovv5j4gjAQ/ Bir de şu videoyu izleyin:↓↓↓↓ https://www.instagram.com/p/BoyTbIYAOWU/ Bir de şu muhabbetimiz var Güneş’le bağırmak ve kızmak üzerine: ↓↓↓↓ https://www.instagram.com/p/BpYr0BSnvl_/ Ve son olarak da bu: ↓↓↓↓ https://www.instagram.com/p/BsAi86MHvFv/ Gördüğünüz üzere, “bağırma canavarı” benim içimde de yaşıyor. Kendi yanlışlarımı da bir kez daha huzurlarınıza sunduğuma göre, sonrasında neler yaptığıma, nasıl telafi ettiğime, nasıl yol izlediğime ve bu konuyla ilgili neler öğrendiğime dair SWOT analizimize geçebiliriz 🙂 Öncelikle kişisel düşüncemi belirtmek isterim: Çocuğuyla vakit geçiren hiç kimse yoktur ki bence bağırmasın. Burada “bağırmak” derken asıl ifade etmek istediğim şey yalnızca sesinin yükselmesi değil; ebeveynin ses tonunu ayarlayamaması, öfkeyle karşılık vermesi, kendini regüle edememesi, mimik ve beden dili ile de kontrollü yaklaşamaması ve kriz anına her daim huzurla yanıt verebilmesi. Bu hep, gizleniyor bana göre. Ki bunun daha ergenlik dönemi de var 🙂 Gizlendikçe ve kişi çözüm bulabilmek yerine kendini suçlayıp, bir de üzerine herkesin “çocuklarıyla uyum içinde olduğunu görmesiyle”…
Takıntılarımızın Nedenleri 0-2 Yaş Dönemimiz mi?
Psikiyatrist Doç. Dr. Nusret Kaya’yı bir dönem ATV ‘de yayınlanan “Evrenin Dili” programından belki hatırlayanlarımız vardır. Nusret Kaya günümüze dek 7000’in üzerinde rüya analizi (şimdilerde bu sayının 65.000’e çıktığını söylüyor) gerçekleştirmiş, danışanlarına rüya analizleri ile yardımcı olan, kendine ait de bir felsefesi olan çok değerli bir psikiyatristtir. Psikoestetik, İyileşme Kitabı, Cenin, Evrensel Eşit Kuyruklu Canlı kitaplarının birinci ve ikinci cildini okuyup, değerli bilgilerinden faydalanmak hem farkındalığımı arttırdı hem de çocuklarıma daha sağlıklı bir gelecek hazırlayabilmem adına ciddi bir rehber oldu.. Nusret Kaya’ya göre 0-2 yaş dönemi, çocuklar için öncelikle tuvalet terbiyesi dönemiymiş. Mümkün olduğunca basit anlatmam gerekirse; bu dönemde çocukların kendilerini korumaları, ifade etmeleri, konuşabilmeleri gibi durumlar söz konusu olmadığı için (iq yeterince gelişmiş değildir elbette bu dönemde) çocuklarda sert takıntılar oluşurmuş. İşte bu dönemde yapılan masum hatalar, kişinin tüm hayatı boyunca etkileneceği ve üstesinden gelmekte de zorlanacağı sert takıntılara maruz kalmasına sebebiyet verirmiş. Bunları da global olarak şöyle sınıflandırıyor…
Çocuğa Karşı Kararlı Olmak mı Yoksa Otoriter Olmak mı?
Robert J. Mackenzie’nin yazdığı Çocuğunuza Sınır Koyma kitabı, bilhassa 2 yaş dönemi sendromumuz olmak üzere, genel olarak çocuğumla iletişimimin temelini oluşturduğunu söyleyebilirim. Çocukla kurallar üzerinde konuşurken ya da kendimi ifade ederken hangi yolu izleyeceğimi, ses tonunun önemini, hangi durumlarda ne gibi seçeneklerle yaklaşacağımı, koyulan bir kurala uyulmaması veya söz dinlememesi durumunda nasıl davranmam gerektiğine dair yaklaşımları bu kitap sayesinde pekiştirdim. Buna ek olarak da göz göze hizayla konuşmayı, mutlaka çocuğuma dokunmayı ve sevgimi dile getirmeyi de “kararlı” bir şekilde ekleyince, aramızdaki iletişim daha sağlıklı ve sancılı zamanlarımız da çok çok az oldu. Fakat nedir bu kararlı olmak? Bazı annelerimiz kararlı davranıyorum dediğimde, kastettiğim şeyin otoriterlik olduğunu sanıyorlar. “Ben de çocuğuma kararlı davranıyorum, burada yatacaksın ve kalkmayacaksın diyorum ama çocuk ağlamaya devam ediyor ve bir türlü sakinleşmiyor” gibi yorumlar geliyor. Kararlı olmak demek, ‘çocuğa bir konu hakkında “hayır” dediyseniz ya da bir konu hakkında belli bir yol izlediyseniz, ne olursa olsun ne bu izlediğiniz…
Çocuğa Büyüdüğünü Hissettirmek
Çocuğumla ilişkimde sürekli olarak 4 şeyin üzerinde duruyorum; koşulsuz sevgi, iletişim, dokunma ve saygı. “Ne olursa olsun hep seni seveceğimi ve yanında olacağımı bil, bana güven” mesajını gerek günlük hayatımda yaşadıklarımızdan, gerekse de iletişim yolu ile Güneş’e sürekli yansıtırım. Koşulsuz sevip de şımartmanın önüne geçmek içinse, bir konuda “hayır”ım varsa, ona net ve kararlı bir tavırla da iletirim. Bunu da saygıyla, yumuşak ve kararlı bir ses tonuyla ve göz göze hizayla ona iletirim. Hissetiğim her şeyi ona söyleyip ve onun da ne hissettiğini anladığımı, kendisine hak verdiğimi de dile getirerek elbette. Böylece güven, sevgi, iletişim ve çocuğa saygının eksik olmadığı çerçevede zamanla onun da sağlıklı bir ruh haliyle büyüdüğünü görmek de beni motive eder. Konuşabilen tek varlık insan olduğuna göre ve doğuştan sevgi ve kabul görme duygularını içimizde barındırdığımıza göre, bireyin doğduğundan beri bu dörtlü duygu ile beslenmesi, bebekken bile kişinin hakkı, bu hakkı kendisine verilmediğinde de dolayısıyla kişiye haksızlıktır bana göre.…
Ünlülerin Kuaföründen Sana Özel
Bir kadın için belli bazı günler vardır; çok çok özel. Bunların başında elbette düğünün gelir. Gelinliğin, makyajın, saçlarınla o kadar güzel olmak istersin ki, düğünümde hem güzel hem de özel olmayı arzulamış ve bunu çok içten yaşayan biri olarak senin için de bunun ne kadar önemli olabileceğini çok iyi tahmin edebiliyorum. Mesleğimiz gereği tanıdığım ve kendisine normal hayatında da, işinde de hayran olduğum bir isim var, benim can arkadaşım; Sezgin Mılık. Bu özel günümde onun sayesinde o kadar güzel bir gelin olmuştum ki, şimdi hakikaten mütevazi olamayacağım gençler, Sezgınım benden harikalar yaratttı gelinliğimde 🙂 Saçım ve makyajımla olmak istediğim marjinal gelini yakalamıştık 🙂 Buradan videoya ulaşabilirsiniz. Saç ve makyaj, yetenek ve sanat işidir bana göre. Sezgin de dizi, film ve reklam çekimleri, klipler, TV programları, konserler, katalog çekimleri gibi birçok alanda ünlülerin ve setlerin aranılan saç tasarımcısı ve makyözü olarak beni kırmadı ve biz hatunlar için ricada bulunduğum “tanıdık indiriminden”…
Mahremiyet Eğitimi Hakkında Ne Kadar Bilinçliyiz?
Çocuk tacizciliği ruhsal bir hastalıktır. Bir tacizci yapacağı tacizin sonuçlarını hesap ederek suistimale yönelmez. Taciz anında kişi aklının değil, dürtülerinin esiridir. Tacizci aklına değil, dürtülerine yenik düşer çünkü. Tacizcilerin hepsi akli dengesi yerinde insanlardır. Eğer taciz olaylarındaki azalma cezalandırma yoluyla olsaydı, Amerika gibi bazı ülkelerde hiç taciz vakasına rastlanmaması gerekirdi. Ancak ölüm korkusu dahi taciz olaylarının önüne geçememiştir. Bir tacizcinin tanımadığı bir çocuğun elinden tutup onu bir yerlere götürmeye çalışması çok zayıf bir ihtimaldir. Tacizciler, suistimal edeceği çocuğu ve ailesini çok yakından tanır çoğunlukla. Ailenin hassasiyetlerini ve önceliklerini bilir, çocuğun hangi olaya nasıl reflekslerle tepki vereceğini zaman içinde adım adım test eder. Unutmamalıdır ki tacizcilerin tamamına yakını, anne babanın oturup konuştuğu, tanıştığı kişilerden oluşur. Çocuk eğitiminin en önemli kısmı “Mahremiyet Eğitimi” dir. Yetişkinlerin bu eğitimin ne olduğunu, nasıl verildiğini ve mahremiyet eğitimi eksikliklerinin nelere sebep olabileceğini benimsemesi, çocukların hakkıdır. Ancak unutmamalıdır ki, her ne kadar mahremiyet eğitimi düzgün bir şekilde…
Güneş’le Konsept Bebek Fotoğrafçılığı
Kucağınızda XS bir insan varsa ve siz O’na ilerisi için güzel hatıralarla bezeli bir fotoğraf albümü bırakmak istiyorsanız, çok çılgın fikirlerim var size; Güneş’le keyfini sürerek gerçekleştirdiğimiz, bir yığın fotoğraf albümü 🙂 Konsept fotoğraf ve anne kız takım giyinme açısından şükür ki şanslıyım. Çünkü eşimin işi gereği iyi donanımlı bir fotoğraf makinemiz ve stüdyomuz var, teyzemizin Güneş ve benim için özel tasarladığı birbirinden farklı ve yaratıcı takım kıyafetlerimiz de. Yine eşimden öğrendiğim fotoğrafçılık ve sanat yönetmenliğini de hobi olarak hayatıma dahil ederken, Güneş’le birlikte bu hobimi bebeğimle konsept fotoğrafçılığına da verdim. Zamanla bana danışan insanlara fikirler de sundum bu sayede, kendim de eğlendim, geriye bir sürü hatıra da bırakmaya niyet ettim elbette 🙂 Bebeğine fotoğraf albümü bırakmak isteyen tüm annelere fikir olması açısından albümlerimizin bir kısmı detaylarıyla aşağıda: İlk olarak sunmak istediğim ve en sevdiklerimden: Minik Aşçı Konsepti. Stüdyoda hazırlanan konseptte, Güneş bize yemek pişiriyor. Sanırım yemeğin tuzuna da ayağının…
Kendime Zaman Ayırıyorum!
Hayat benim için çocuklardan önce ve çocuklardan sonra diye ikiye ayrılıyor.. Anne olmadan önce * kendiyle çok ilgilenen; saçlar kıpkırmızı ve genelde bele kadar uzun, tırnaklar manikürlü ojeli, yüksek topuklu ayakkabılar, cilt bakım seansları, mini etekler, dekolteler falan filan. *Oldukça sosyal; bir çok şehri gezmiş, kültür turlarına katılmış, kamp tatilleri, hafta sonu tatil kaçamakları, kafelerden tutun da lansmanlar, konserler, barlar vs… Çocuklardan sonra ise genelde tırnaklar kısacık, kaşlarım Kırpık model, doğum kilolarından zor kurtulmayı başarmış, spor yapmaya vakit bulamayan, uykusuz, çok gerekmedikçe kuaföre gidemeyen, düz spor ayakkabı -ki bu ayakkabı da tek seferde, tek hamleyle giyilebilecek bir ayakkabı olmak şartıyla, öyle bağcık gibi detaylarla uzun uzadıya uğraştırmamalı beni -, bazı zamanlar akşam yemeğini yetiştiremeyen, duş almayı planlarken elinde havluyla koltuğun üzerinde sızıp kalmış -çünkü çocuk daha anca yatmıştır ve sen duşumu bari alayım derken yorgunluktan bayılmışsındır… – işte böyle insana dönüştüm. Eğer ev işlerine yardım eden bir yardımcım olsaydı elbette…