Yabancı Dile Yabancı Mısın?

Yabancı dilini geliştirmekte geç kalanlardanım… Bunun için kendime üzüldüğüm gibi, aslında eğitim sisteminin doğruluğunu da düşünmüyor değilim. İlk İngilizce eğitimini aldığımda orta okul birinci sınıfa gidiyordum. Her şey çok güzeldi fakat 12 yaş çok geç bir yaştı aslında. Öğretmenimi seviyordum fakat orta okul ikinci sınıfa geçtiğimde öğretmenim değişmiş, tamamen sert mizaçlı, çocukları azarlayarak ders anlatan, aslında İngilizce’yi öğretmek yerine onlara kalıpları ezberleten, bunun yanı sıra sert tavrı ile çocukları strese sokup da aslında öğrenmek yerine ezberlemek zorunda kalan çocukların bunu bile başarmasını psikolojide önleyen bir eğitimciydi. O yüzden hep derim; önce anne baba, sonrasında da öğretmen çok önemli. İlk yılımda 100 alan bir öğrenci iken, ikinci yılımda 45’leri zor görmeye başladım. Tabii çocuk aklınla o zamanlar bunu idrak edemiyorsun, sonralarında fark ediyorsun. Ve bir kere ipin ucu kaçtı m; onu yakalamak çok zor oluyor. Nitekim bende de durumlar böyle ilerledi. Bunun yanı sıra da çevremde İngilizce konuşan, eğitimime önem veren ve gelişimime katkı sağlayacak kimse olmadığı gibi, ben de hemen her çocuk gibi farkındalığım düşük, okula gidip geliyordum. Sonuç; İngilizce seviyem su birikintisi kadar…. Sonraları çok defa denesem de, hatta ilgi alanıma girse de bir türlü ne ortamını ne de doğru eğitmeni bulamadım.

Şimdilerde Sinan Canan’ın Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler kitabını okuyorum. Sinan Canan kitapta İngilizce eğitimine de değiniyor ve çok da haklı tespitleri de var: “Doğma büyüme İngilizce konuşan birçok insanın bile bilmediği zaman kalıpları, çekimler, zarflar ve edatlar, öğrencinin üzerine adeta boca edilir ve o zavallı örenciden bu öğrendikleriyle yola çıkarak iç dünyasını ifade edeceği bir lisanı kafasında halledivermesi beklenir.” “Lisan, ders gibi öğretilebilecek bir beceri değildir. Nasıl dans öğrenirken müzik eşliğinde hareket etmeniz, bisiklet sürmek için düşe kalka tecrübe etmeniz gerekiyorsa lisan da aynen bunlar gibi psikomotor bir beceridir. Hayatın içinde deneyimlemeden, kullanma zorunluluğu hissedilmeden lisan öğrenilmez. Öğrenilse bile gayet eğreti olur ve sınavlarda doğru cevap kutucuklarının karalanmasının akabinde, hızla öğrencinin zihnindeki gereksiz bilgiler arşivine kaldırılır. Beynimiz böyledir ve duygusal bağlantı kurmadığı ve önem atfetmediği hiçbir şeyi ilanihaye kaydetmez. ”

Ve devam eder Sinan Canan. Kısaca değinmek gerekirse işin özü şunu anlatmaya çalışır: Bir dil öğrenmek istiyorsanız, onu beyninizin arşiv kutusundan alıp, kullanılan alana yerleştirmeniz gerekir. Çünkü beyin ancak bu şekilde kendini öğrenmek için lisana odaklar ve siz de öğrenirsiniz. Bunun örneklerini de çok da görmüş üstelik. Hiç konuşamayan öğrencileri, doğru eğitim, doğru koşullar doğrultusunda daha ilk haftadan dili konuşmaya ve öğrenmeye ve hatta yeteri kıvama gelmeyi de başarmışlar. Sanırım bunu başarmanın bir yolu da yurt dışına gidebilme ihtimalinin olmasıdır.

İşin özü, yabancı dili çok da iyi kavrayamamış biri olarak aslında bunu vakti zamanda doğru yönlendirilmediğimden ve doğru koşullar ile doğru eğitimcilere rastalamadığımdan kaynaklandığını düşünüyorum. Tamam, elbette o zamanlar küçük bir çocuktum fakat şimdi kendimi geliştirmek ve fırsatlar yaratmak da artık benim elimde. Konu ve sonuç ne olursa olsun, her şeye rağmen başkalarını suçlamak değil, olanakları oluşturmak ve istemek önemli olan. Beynimizi bu şekilde programladığımız zaman yabancı bir lisanı öğrenmenin çok da zor olmadığını düşünüyorum ve elbette ki bakış açısı: Duruma “ders” olarak baktığımızda bunu başarmak daha zorlaşırken, bunu oyun olarak düşündüğümüzde de gamification yöntemiyle bunu çok daha kolaylıkla başarabiliriz bence.

Beynimizin iletişim olarak kullandığı bölge sol alnın yan ön kısmına denk gelen ve boraca alanı olarak bilinen bölgedir. Sadece bu bölgenin etkilenmesiyle afazi denilen durum bile ortaya çıkabilir. O yüzden bu bölüme hem psikolojik hem de sağlık açısından da iyi bakmak gerekir. Ayrıca, herkesin öğrenme tekniği de farklıdır. Kimisi yabancı film ya da müzik izleyerek yabancı dilini geliştirebilirken, kimisi sadece İngilizce konuşarak bunu başarabilir. Ama her halukarda tamamen İngilizce konuşmak zorunda kaldığın bir ülkede bir süreliğine de olsa yaşamak, bu imkana sahip olmak, bence en doğru ve kesin sonuç doğurur. Bu, benim en çok istediğim durumlardan biridir ve yabancı dil eksikliğini fazlasıyla yaşıyorum. Yine de hiçbir şey için geç kalınmadığından yanayım. İnsan isterse başarır. Ve İngilizce; artık her yerde geçerliliği olan ve muhakkak öğrenilmesi gereken bir dil. Bu hem genel kültür, hem iletişim, hem de bilgi açısından da oldukça önemlidir. Ayrıca kişinin kendine olan güveninin de yerine geldiğini düşünüyorum. Bir dil, işte birçok şeye böylelikle neden oluyor benim gözümde. Konuşabildiğin kadar, dilini kullanabildiğin kadar iletişim halindesin. Benim hedeflerimden biri de yurt dışına çıkıp, dili yurt dışında öğrenebilme imkanı yakalayabilmek. Aslında eğitimin bize vermesi gereken olanak ya da başarıyı, kendi kendimize ve geç de kalınmış bir çabayla tamamlamaya çalışmak, bunu başarmak hepimizin kişisel görevidir. Artık iletişim çağındayız ve ana dilimiz dışında en az bir dil daha bilmek zorundayız.

Yoruma kapalı.

MENÜ