Yalnızca yorgun, uykusuz ve makyajsızım aslında. Hasta falan değilim. Beni güzel bulmanız için fondötene bulanmaya gerek duymuyorum. Çünkü ben güzel olduğumu zaten biliyorum; ukalalık taslıyorsun demeden önce okuyun 🙂 Onaylanmaya, beğenilmeye, kadınlar tarafından “keşke ben de” denilmeye, erkekler tarafından “ne seksi bir hatun” diye düşünülmeye ihtiyaç duymuyorum. Çünkü ben tüm kusurlarımla kendimi seviyorum ve kabul ediyorum. Sivilcem olduğunda ben de üzülüyorum, göz altı morluklarımı ben de dert ediyorum, kimi zaman “şişkosun işte kızım” diyorum, göbeğime sinir oluyorum, 2 çocuğu toplam 4 yıldır emzirdiğim için artık göğüslerimden ben de şikayet ediyorum, eski bakımlı günlerimi de özlüyorum; yani her hatun gibi her şeye rağmen ben de güzel görünmeyi elbette istiyorum. Bu, tamamen ruh halime göre değişiyor. Ama bu dertlenme çok da uzun sürmüyor. Çünkü bakış açım artık makyaj değil, güzel görünmek de değil. Bunlar artık benim dert bile görmediğim şeyler. İnsan olgunlaştıkça daha farklı şeyler düşünüyor. Bana nasıl göründüğümle ilgilenen değil, benim düşüncelerimle, aklımla, ruhumla ilgilenen insanları önemsiyorum. Çünkü onlar gözlerimin morluğunu değil, gözlerimin ışıltısını görenler ve ben de artık karşımdaki insanlarda gözünün altındaki morluklara, gözeneklerinin büyüklüğüne bakmıyorum, bunlarla ilgilenmiyorum. İlgilendiğim şey kişinin içi. Göz bebeklerinden içeri bakıyorum herkesin, tek odak noktam göz bebekleri. Tıpkı kapının deliğinden bakar gibi. Çünkü orada ne var; onu görmek istiyorum. Makyaj yapmaya ruh halim karar veriyor. Elbette, ben de makyaj yapıyorum. Makyaj yapmaya da karşı değilim. Ama bu şekilde davranmaya, düşünmeye ve kişinin kılık kıyafetine, saçına, makyajına, ayakkabısına, çantasına göre değer biçmek nedendir; onu anlatmak istiyorum.
“İnsan kendine bakmalı. Bu, kişinin kendine verdiği değeri gösterir. Bakımlıyım çünkü kendimi önemsiyorum” diyen bayanlar var. Elbette ben de katılıyorum bu söze ama işin biraz da psikolojik tarafına değinmek istiyorum. “Bakım” nedir, bakımlı olmak nedir, bakımsız olmak nedir? Önce bunlara biraz değinelim. İnsan neden bakımlı olmak ya da beğenilmek ihtiyacı hisseder? Ya kendinizle barışıksınızdır ve aynaya baktığınızda kendinizi güzel görmek istiyorsunuzdur ya da kabul görmek, onaylanmak, sevilmek için makyaja, güzel görünmeye ihtiyaç duyuyorsunuzdur. Ki bunu bilerek değil, bilinçaltınızla yapıyorsunuzdur, bunun farkında olma ihtimaliniz bile muhtemelen düşüktür. Bunu hepimiz için söylemiyorum elbette, lütfen bu şekilde algılanmasın. Fakat çevrenizde görseniz de görmeseniz de böyle düşünen kadınlarımız var. Öte yandan şöyle bir şey de var elbette; göz kalemini hangi bayan sevmez ya da kırmızı bir ruju? İnsan fıtratı onaylanmak ister, kabul görmek ister, sevilmek ister ve güzel olmak ister. Aslında bunların eksikliğini hisseden ve bunu makyajla örtmek isteyen kişilerden bahsetmek istiyorum ben şu an, makyaj yapmaktan ziyade. Çünkü makyaj yapmayı kötülemiyorum ama makyajsız kendini eksik hissetmenin anlamına değinmek istiyorum.
2004 yılında yazdığım bir yazı vardı, kısa bir öykü denemesi. Öykünün bir kısmında şöyle yazmıştım: “Yüzümü fondötenle gizliyorum, beni sevmediğini bilişimi kapatmak için. Dudağımı kırmızı bir ruja buluyorum; beni her öptüğünde sahiplenişinin eksikliğini örtmek için. Gözüme simsiyah bir kalem çekiyorum; tüm bunları bildiğimden ağladığımda, acımı gizlemek için. Eyvah! Rujum bulaştı gömleğinin beyazına. Rengi ortaya çıkınca dudağımın, mutsuzluğumu göreceksin, korkuyorum. Bildiğimi bilip beni bırakmandan telaşlanıyor ruhum. Anlama diye hüznümü gizleyip gülümsüyorum. Oysa ben rujumu değil, ruhumu bulaştırmak için sarıldım sana.”
Özellikle de kız çocukları baba ilgisi ve sevgisini göremediğinde ya da bunun eksikliğini hissettiğinde, büyüdükleri zaman sırf sevilmek uğruna yanlışlar yapabiliyorlar imiş, yanlış erkekleri seçebiliyorlar imiş. Sevilmenin anlamını bakımlı olmak = güzel görünmek olarak düşünebiliyorlar imiş. Bunu bilinç değil, bilinçaltı yaptığı için, farkındalığı artana kadar da bu durum böyle gidebilirmiş. Ayrıca baba sevgisi eksikliği kişide saldırganlık, güvensizlik ve ilgisizliğe neden olabiliyor imiş. İlişkilerinde sürekli kavga etmek ya da tartışmaktan beslenenler de var imiş. Bir başka konu daha var ki o da bize empoze ettirilenler. Yıllarca makyajlı kadınların nasıl ilgi odağı olduğunu televizyonlardan izledik, gazetelerden gördük, reklamlardan seyrettik ve kendimizi olduğumuz gibi kabul edemediğimiz için (kıyasladığımız için) hep daha güzel olmaya çalıştık. Magazin kanalları sürekli ünlülerin kıyafetlerini, makyajlarını sergilediler ve buna devam da ediyorlar. Kim nerede ne giymiş, kim nasıl makyaj yapmış… Zengin yaşamları gördükçe zengine özendik, kendimizi yetersiz hissettik. Bunu ifade etmemin amacı bu yaşamları küçümsemek de değil, demek istediğim; halimizi, durumumuzu, konumumuzu ve varlığımızı eksik görmek, yetersiz hissetmek. Peki güzellik nedir? Bunun bir ölçütü var mıdır? Neye göre, kime göre güzel olmak istiyoruz? Bir araştırmaya göre kadınlar erkekler için değil, hemcinsleri için güzel ve bakımlı olmak isterlermiş. Kadın önce zekasıyla, güçlülüğüyle, duruşuyla, bilgisiyle, rahminin cevheriyle ve bunların potansiyelini arttırdıkça güzel olur, fikrimce. Övündüğümüz şey gözlerimizin rengi, burnumuzun şekli, karnımızın düzlüğü ya da bacaklarımızın inceliği olmamalı ilk sırada. İlk sırada ruhunu beslemek olmalı. Bilinçaltı bize der ki; gözlerine sürme çektiğinde daha çok iltifat alıyorsun, o halde mutlaka böyle olmalısın. Dekolte giydiğinde daha çok ilgi görüyorsun, o halde bu şekilde giyinmelisin. Çünkü aradığın sevgi, ilgi ve kabul görmeyi bu şekilde sağlıyorsun. Oysa egomuz yanlış bir kanıda. Ki yine söylüyorum; açık giyinmeye ya da makyaja asla karşı değilim, bunu kötülemiyorum. Aksine, ben de makyaj yapıyorum ve şort giyiyorum. Bu konuda sadece biraz daha naçizane farkındalığı oluşturmaya çalışıyorum. Kabul görmek ve sevilmek için beden değil, ruhla karşılamalıyız hayatı. Bunu ifade etmeye çalışıyorum.
Bırakın kadınlar ve erkekler sizi etinizle değil, aklınızla sevsin. Bırakın insanlar size çantanızın markasıyla değil, sözünüzün cümlesiyle değer biçsin. Bu algıyı artık hep beraber kıralım; ben de dahil… Her insanın sevgiye ve ilgiye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı tamamlamak için içimize bakmak, kendimizi tanımak, kendimizle tanışmak lazım. Sevgi motivasyondur. Kendimizi severek, kendimizle tanışabiliriz. Yarana kitaplarla, kendini geliştirmekle, kendini kabul etmekle, kendini sevmekle, kendine değer vermekle, ruhunu beslemekle, kendinle tanışmakla çare ol diyorum ben Kadın. Saçım temiz, sağlıklıyım, beslenmeme dikkat ediyorum, kitap okuyorum, kendimi dinliyorum, kendimi kabul ediyorum, ter kokmuyorum, kıyafetlerim düzgün, uykuma özen gösteriyorum. İşte bu yüzden ben bakımlıyım. Beni topuklu ayakkabım, mini eteğim ve kırmızı rujumla da görebilirsiniz; saçımı çocukların tokalarıyla tutturmuş, gözümde gözlük, üzerimde eşofman ve ayağımda terlikle de. Zengin görünmek gibi bir çabam ya da mış gibi yaşamak için gayem yok. O yüzden de egomla değil, kendimi nasıl hissettiğimle ilgili değişiyor seçimim, gösteriş için değil. Önemli olan da bu, benim doğrumca.
İnsanlarla bir araya geldiğinizde onlara karşı izleniminiz nasıl göründüğü değil, nasıl biri olduğu olsun. Aynı şekilde size nasıl güzel olduğunuzu söyleyenlere değil, nasıl biri olduğunuzla ilgilenenlere odaklanın derim. Bunu başarabildiğimiz an önemli olan fondötenin numarası değil, varlığınızın farkındalığı ilk sırayı alıyor zaten.
Son olarak daha önce yaptığım bir paylaşımı burada tekrar paylaşarak yazımı sonlandırmak istiyorum:
İnsan motivasyonunun teorisi, Abraham Maslow’un geliştirdiği beş (aslında sekiz) basamaklı üçgen şekli duymuş muydunuz hiç? Bu üçgen şekilde, insan ihtiyaçlarını piramidel bir grafikle anlatmış Maslow: En alttaki birinci basamakta yeme, içme, nefes alma, uyuma gibi bedenin hayatta kalabilmesi için gerekli olan “fizyolojik ihtiyaçları” sıralamış. İkinci basamağa ise “güvenlik ihtiyaçlarını” eklemiş. Bu basamakta karnını doyuran, hayatta kalabilen insan, güvende hissedeceği bir yuva bulma ihtiyacını karşılıyor. Üçüncü basamakta ise “sevgi” arayışı başlıyor. Genelde insanların takılı kaldığı nokta… Sadece bu basamak için bile kitap yazılabilir bence… Aldatmalar, arayış içinde olmalar, uyumsuz ilişkiler, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, terörist gruplar, holiganlar ve çok dahası bu basamakta kalan insanlar. İhtiyaç duyulan sevgiyi bulamayınca, insan farklı yollara başvuruyor. Dördüncü basamak ise “saygı ihtiyacı”. En tuzaklı basamak… Herkesçe sevilmek, kabul görmek bu basamağa ait oluyor. Kim olduğunu, potansiyelini, ruhunu ve egonu bilerek bu basamağı aşarsan mutlusundur. Karakterinin doğduğu yer bu basamaktır. Mesnevi bu basamağa çok şey katıyor bence ☺️ Beşinci basamak ise “kendini gerçekleştirme”. Diğer bir deyişle; şekilcilikte kalmadan, tüm zenginlik ve başarılarına rağmen bunu egoya dönüştürmeyenlerin basamağı. Neden buradayım? Kimim? İçimdeki ses bana ne söylüyor?
Güzellik; benim için de her ne kadar önemli olsa da ilk sırada kaşım, gözüm, saçım gelmiyor. Karşımdakinin gücü, güzelliği, ihtişamı ya da bulunduğu nokta da ilk sırada değil yine benim için. Asıl önemli olan ne kadar “farkında” olduğumuz, göz göze konuşabileceğim bir insan mı? Ve korkmamak: kaybetmekten, duygularını gizlememekten, düşünmekten, düşmekten. Hayat sana bir sorunla çıkıyorsa, mutlaka ondan öğrenmen gereken bir şey vardır ki o sancıyı yaşıyorsundur. Aksi takdirde beşinci basamağa zaten ulaşamayız.
Umarım ifade edebilmişimdir. Umarım anlatmak istediklerimi aktarabilmişimdir. Zekanla sevilmeye layık ol Kadın, allığınla değil… Çünkü sen iyi ki varsın, çünkü hayat seninle başlar ve sen kendini seversen rahminden doğacak olan çocuklar, yanında olacak olan eş, seni tanıyan herkes de seni sever. Kucaklıyorum, tüm kadınlarımızı…
Yoruma kapalı.