Kendi çocukluğumdan hatırlıyorum: Hep güzel güzel elbiseler giymek, süslü gezmek isterdim. Hele bir de düğüne gideceksek, gelinlik giymeye ne heves ederdim… Ve Barbie bebekler… Benim için güzellik algısı, tam olarak Barbie bebek demekti! Sarı saçları, kusursuz yüz hatları, muhteşem vücut yapısı, harika ayakkabıları ve göz alıcı elbiseleriyle nasıl güzel bebeklerdi onlar öyle… Büyüdüğüm zaman tam da böyle olmalıydım (Hatta bilinçaltı der ki; daha kilolu olursan, saçların bakımsız, kıyafetlerin albenisiz, yüzün makyajsız gezersen, asla güzel olamazsın! Çünkü Barbie bebek gerçeği var ve güzel olmak için tam olarak onun gibi olmalısın.) Yani kısacası empati kurduğumda ya da diğer kız çocuklarını gözlemlediğimde hemen hemen sonuç hep aynı: Süslü olmak, prenses olmak gerçeği 🙂 Bu gerçek, bir problem elbette değil ve olağan bir durum fakat denge dediğimiz faktör burada da işlemeli. Hani hep söylüyoruz ya “güzellik önemli değil, önemli olan iç güzellik” diye. İç güzellik de önemli, evet ama dış güzellik de önemli. Burada…