“İnsanı yoğunluk değil, strestir hasta eden” gibi bir yazı okumuştum bir kitapta. Şimdi cümlenin ne tam hali ne de kitabın adı aklımda fakat beynime iyice yer eden ve bir nevi aydınlanmamı sağlayan bir cümleydi kendileri. Evet, gerçekten de doğruydu. Bizleri mutsuz eden, hasta eden şey koşuşturmalar değil, o koşuşturmalara karşı savunma oluşturan stresimizdi. Spor yapıp yorulduğumuzda bile neden kendimizi zinde hissedebiliyorduk? Bu gibi aktiviteleri yaparken bırakın stresli olmayı, aksine stres atabiliyoruz. Sonuçta ister göbek at, ister pilates yap; hiçbir zaman kendini mutsuz bulamazsın. Çünkü aktivite yaparken stres altında olmuyoruz… Şimdi, bu stresi koşu ve dans pistlerinden alıp, evinize getiriyorum. Tam da şuracıkta, başınızın üzerinde yeri var bu minnoş misafirin. Öyle bir misafir ki, zaten çocuklar, ev işleri, gidilecek yerler, gelecek misafirler, ütüler, yemekler, bulaşıklar, çocukların okulları, oydu buydu şuydu derken bir dünya işiniz var; bir de stres biniyor ki aman aman, sayesinde hem zihinsel yoruluyorsunuz, hem fiziksel. Nasıl bir kem’se kendileri, her…
Çocuklarda Okula Alışma Süreci
4 yaşına kadar hep annesiyle yan yana olmuş, hiç ayrı kalmamış, dolayısıyla (büyük ihtimalle) kendini annesinden ayrıyken güvende hissetmeyen, kendine ve dış dünyaya güvenemeyen, içinde sürekli korku, özlem, kaygı barındıran bir çocuğun, okula alışma dönemini ve nasıl yol izlediğimizi anlatmak istiyorum şimdi. Bu noktada eminim ki birçok anne ve çocukla ortak noktada buluşuyoruz. Kendimden biliyorum; okula ilk başladığım sıralarda, teneffüste okul bahçesine inerken, merdivenlerde bir sürü çocuğun bir arada olduğunu görünce korkuya kapılmıştım. “Ezileceğim ve yapayalnızım, beni koruyacak kimse yok” kaygısıyla teneffüs boyunca merdiven kenarında ağlamıştım. İkiz kardeşim ise benden daha cesaretliydi. Elimden tutup beni sınıfımıza götürmüştü 🙂 Güvende olmadığımı, bazı çocukların çok yaramaz olduğunu ve bana zarar verebileceğini düşündüğümü hatırlıyorum. Okula başlarken çok ağladığımı ve okula gitmek istemediğimi bilmem, yine de böyle ağladığım ve korktuğum, kabuğuma çekildiğim zamanları anımsarım ama :)Güneş, kendinden büyükler ile iyi iletişim kuran fakat kendi yaşıtlarından çekinen bir çocuk. Dolayısıyla okula alışma sürecinde o da ben…
Bağırsak 2. Beyin
Son zamanlarda öyle bir aydınlandım ki “bağırsaklarımız” konusunda; ressmen dünyaya, hayata, yaşama, düşüncelerimize, hobilerimize, fobilerimize, kararlarımıza, kilolu olup olmamamıza; her şeye karşı bakış açım değişti… Meğer beynimizle değil, bağırsağımızla düşünüyormuşuz, biliyor musunuz? Yukarıda bahsettiğim tüm bu döngüleri sağlayan faktörler psikolojimiz, yaşadıklarımız, beynimiz ve sağlığımızın yanı sıra bağırsaklarımızın da etkisiyle şekilleniyormuş meğer. O yüzden de ne yediğimiz, ne içtiğimiz, kendi doğum şeklimizin nasıl olduğu, temizlikle alakamız; her şeyin kaderin çizgisinde rolü varmış :)Bağırsağının Farkında mısın?Nusret Kaya omurilik ve bağırsağın öneminden zaten sıklıkla bahsediyordu. Konunun psikolojik ve felsefik tarafını sayesinde yeterince sindirdim ve anlamıştım. Şimdi de, Giulia Enders’ın yazdığı Büyüleyici Bağırsak kitabı ile bağırsakların tıp açısından da ne kadar farklı bir yerde olduğunu, aslında düşüncelerimizin bile bağırsaklarımızla şekillendiğini öğrendim. Giulia Enders, tıp okuyan 90 doğumlu bir Alman. Kitabı ele alışı, anlatışı, mizahı o kadar sürükleyici ve hayretler içerisinde bırakıcı ki, sanırım temizlik takıntılarımdan kurtulmamı sağlayan, beynimi ikna eden en büyük etken de bu kitap oldu.…
Çocuğa Karşı Kararlı Olmak mı Yoksa Otoriter Olmak mı?
Robert J. Mackenzie’nin yazdığı Çocuğunuza Sınır Koyma kitabı, bilhassa 2 yaş dönemi sendromumuz olmak üzere, genel olarak çocuğumla iletişimimin temelini oluşturduğunu söyleyebilirim. Çocukla kurallar üzerinde konuşurken ya da kendimi ifade ederken hangi yolu izleyeceğimi, ses tonunun önemini, hangi durumlarda ne gibi seçeneklerle yaklaşacağımı, koyulan bir kurala uyulmaması veya söz dinlememesi durumunda nasıl davranmam gerektiğine dair yaklaşımları bu kitap sayesinde pekiştirdim. Buna ek olarak da göz göze hizayla konuşmayı, mutlaka çocuğuma dokunmayı ve sevgimi dile getirmeyi de “kararlı” bir şekilde ekleyince, aramızdaki iletişim daha sağlıklı ve sancılı zamanlarımız da çok çok az oldu. Fakat nedir bu kararlı olmak? Bazı annelerimiz kararlı davranıyorum dediğimde, kastettiğim şeyin otoriterlik olduğunu sanıyorlar. “Ben de çocuğuma kararlı davranıyorum, burada yatacaksın ve kalkmayacaksın diyorum ama çocuk ağlamaya devam ediyor ve bir türlü sakinleşmiyor” gibi yorumlar geliyor. Kararlı olmak demek, ‘çocuğa bir konu hakkında “hayır” dediyseniz ya da bir konu hakkında belli bir yol izlediyseniz, ne olursa olsun ne bu izlediğiniz…