en iyi anne bebek blogları

10 Posts Anasayfa

Çözüm Bulma Oyunu

Çocuklara kendi sorunlarını çözebilmeleri için fırsat oluşturmak, onların iç veya dış dünyalarındaki yaşadıkları sorunlarda, kendi başına mücadele etmelerini öğretir fakat bu noktada ebeveynler olarak bizi bazı sorular beklemektedir: •Hangi noktada, ne kadar müdahale etmeliyim? •Hangi noktadan sonra kendisi başa çıkmalı ve çözümü bulması için hangi noktada çocuğumu yalnız bırakmalıyım? •Acaba farkında bile olmadan, çocuğun yerine sorun çözmede ben rol alıyorsam bu, onun gelişimini nasıl etkiler? •Empati, özgüven, çaba, zamanı doğru kullanmak gibi duygusal gelişim süreçleri bu durumda nasıl şekillenir? • Yaşanılan sorunun kendisine, “bir eğitim modeli” gözüyle bakarsak, bu sorun aslında çocuğun gelişimine katkı sağlayan bir fırsat olarak düşünülebilir mi? Yani paradigma şöyle: Ortada bir sorun var ama biz ona “sorun” değil, “fırsat” diyoruz, bakış açımızı bu şekilde değiştiriyoruz ve sorunla karşılaştığımızda hemen oyuna başlıyoruz fakat oyunu anlatmadan önce algoritma, hedonizm, SWOT analizi, C++ ve gamification üzerine kısa bir bilgi paylaşımı yapmalıyım. Bu kısmı atlayalım derseniz ki bence demeyin, yine…

Korkacak Ne Var?

Sabah alarmının çalmasına yaklaşık yarım saat var. Çocukların odasından uyku esnasında bağırma sesi duyuyorum. Odaya giriyorum ve Güneş rüyasında korkuyor, belli. Hemen ürkütmeden, usulca koluna dokunuyorum. Sonra da saçlarını okşayıp “İyi misin Güneşciğim, sanırım rüya gördün” diyorum. Gözleri açılıyor ama yanıt vermiyor. “Güneşciğim beni duyuyor musun” diyorum, yine ses yok… Yanına uzanıyorum. Önce sarılıyorum. “Aaa burada minik bir ağız var” diyorum işaret parmağımla dokunarak. “Du bakiyim bi, aaa, o da ne! Orada bir dil vardı aslında, sanırım az önce yuttun, konuşmuyor çünkü” diyorum ve Güneş gülmeye başlıyor. -Korkulu bir rüya mı gördün?-Evet-Nasıl bir rüyaydı?-Yarasalar beni yemeye çalışıyordu. Ben de kaçıyordum.-Hmm, evet. Ben olsam, ben de korkardım. Yem olmak pek hoşuma gitmezdi.Gülüyor… Çocuklarda kaygı ve korku üzerine psikologumuz Ezgi Nur Şahin’le konuşurken, kaygı ve korku bozukluklarının bir nedeninin de “bilgi eksikliğinden” kaynaklandığını söylemesi ciddi anlamda ufkumu açtı. Konunun detayına Çocuklarda Kaygı ve Korku yazımdan ulaşabilirsiniz. Güneş’in yarasalar hakkındaki düşünceleri de muhtemelen…

Çocuklarda Kaygı ve Korku

Psikoloğumuz Ezgi Nur Şahin’le bir araya geldiğimizde, annelerimizin sık sordukları soruları da ilk fırsatta kendisine iletiyorum ve sohbetimizi de blogta paylaşıyorum. Bu kez Ezgi Hanım’la çocuklarda kaygı ve korku üzerine konuştuk. Ayrıca, yazının sonunda da Ezgi Hanım’ın kaygı ve korku üzerine daha önce yayımlanan bir yazısını ek olarak blogta paylaşacağım. Çocuklarda Kaygı ve Korku Çocuklarda kaygı ve korku en sık görülen psikolojik rahatsızlıkların başında gelir. Yaşa göre korkular ve kaygılar çeşitlilik gösterir. 2 yaşındaki bir çocuk yabancılardan korkarken, 8 yaşındaki bir çocuk arkadaşlarının onu oyuna almamasından endişelenir. Korku ve kaygı farklı duygulardır. Korkunun nesnesi bellidir ve anlık gözlemlenirken, endişenin belli bir nesnesi yoktur, geleceğe yönelik ve süreklidir. Tüm duygularda olduğu gibi bu duygular da yaşamak için gerekli ve sağlıklıdır. Kaygı duygusu normal iken, kaygı bozukluğu bir patoloji olarak değerlendirilir. Bir metafor ile açıklamamız gerekirse; bu durumu bir duman sensörüne benzetebiliriz. Her insanın beyninde yangın alarm sistemi olduğunu düşünelim. Normal bir…

Pikaçu’yu Neden Seçtin?

Sana çemkiriyorsam, senden hoşlanıyorumdur. Seni her gördüğümde gülümsüyorsam vardır bi bildiğim. Anlaşamadığımızda seni ikna etmeye çalışıyorsam, işte o zaman abayı yakmışımdır; olamaz mı?.. Çünkü ben, kadın beynine sahibim. Sana göre daha duygusal, sana göre daha çok konuşan, sana göre daha detaycı ve muhtemelen daha bağlı. Ama dur, ipler hala elinde değil… Çünkü tabiattaki her dişi gibi, erkeğini seçecek olan yine benim. Yeter bu kadar duygusallık, konuya girelim 🙂 Kadın beyni ve erkek beyni aslında birbirinden farklıdır ve o yüzden “erkekler kadınları anlayamaz” ve biz kadınlar onları “odun” olmalarıyla suçlarız. Serkan Karaismailoğlu’nun Kadın Beyni Erkek Beyni kitabı, Nusret Kaya’nın okuduğum birçok kitabı, Oytun Erbaş’ın TedX Alsancak konuşması ve Sinan Canan’dan öğrendiklerimi harmanlayıp buradan hem beyni, hem erkek dişi beyin arasındaki farkı hem de yoğuracağımız çocukların beyinlerini konuşmak istiyorum. Konu mühim çünkü beynimiz çok farklı, dolayısıyla da bakış açımız çok farklı ve her iki cins de karşı tarafı suçlu buluyor. Oysaki suçlu yok…

Kendini İyileştir

Sanki bir adım daha atsam, Dünya’nın kenarından düşecekmiş gibi hissediyor kalbim. Korkuyorum. Osmiyum ağırlığında bir yük, Dünya’nın en yüksek yerinden bulutlara değmek isteyen Ben’i aşağıya doğru çekiyor, aşağıda bir yerlerde beni bekleyen bir kara deliğe doğru. Günlüklerimi karıştırdım yine. 2000’li yılların ortasıymış, böyle yazmışım. İyi ki de yazmışım. İyi ki de anlatmışım. İyi ki de kendimi, duygularımı, korkularımı, aşklarımı, hislerimi aktarmışım. Her canım acıdığında, her kafam karıştığında, her yoklukta, her sancıda, her cevap arayışımda, her yalnızlığımda kendimi harflerce kelimelere bırakmışım. Tek tek, uzun uzun, korkusuzca. Yargılamadan da dinlemiş beni sayfalar. Kalemim akıttıkça mürekkebini, kimi zaman gözümün yaşı akmış, kimi zaman kahkahamın neşesi. Ama her hikayenin sonunda iyileşmişim. Bu, bir tedavi yöntemidir: Yazmak. Yazdıkça kendini tanırsın, aktardıkça rahatlarsın, defterinle konuştukça kendini tanırsın, çözemediklerinde çözüme ulaşırsın. Bir yandan da ruhunu iyileştirirsin çünkü psikologdur aslında o yazılar.  Aynı zamanda da daha şık cümleler kurarsın zamanla. Uzun yıllardır yazıyorum; günlük yazdım, şiir yazdım, çocuklarıma mektuplar…

Anne Çocuk İlişkisi

Çocuk gelişimi ve eğitimi, benim için ciddi bir konu ve bu alanda mümkün olduğunca doğru kaynaklar bulmaya, araştırmaya, uygulamaya önem veririm. İlk gebeliğimden bu yana da, çocuk gelişimi ve psikolojisi üzerine mümkün olabildiğince dinamik kalmaya özen gösteriyorum çünkü çocuk demek, bana göre sadece evlat ya da sadece anne olmak demek değil; çocuk demek aynı zamanda toplumu oluşturan, eğitimi, ahlakı, vicdanı, kültürü, bilgisi, farkındalığı, sağlığı, yetenekleri, zekası, kişiliği ile geleceği oluşturan, barışçıl, sevgi dolu, empati kurabilen, başarılı, özverili, saygılı, anlayışlı ve iletişim kurmasını bilen bir toplumun yetişmesindeki çekirdek demek. “Öyle seviyorum ki”, “anne olunca anladım”, “aşk neymiş, seninle öğrendim”, “ben doğurdum, benim!” gibi cümleler kurup da bireyi bazen kendi malımmış gibi sahiplenmek, bazen de kendi yapamadıklarımı çocuğuma yaptırıp da kendi eksikliklerimi onda tamamlamaya çalışmak yerine, ona iyi bir rehber olabilmek, çocuğun yeteneklerini keşfedebilmek, zeka türünü anlayabilmek, gerek zekasal gerek bedensel gerekse de duygusal ihtiyaçlarını karşılayabilmek, aşkın sevginin ve hissettiklerimin yanı sıra elimden…

Bebeğimi Sık Sık Kucağıma Alırsam, Kucağa Alışır mı?

Lohusalık dönemimde, insanların yanlış yorum yapmalarına en çok kızdığım konulardan biri olmuştur; “bebeğini bu kadar sık kucağına alma, sonra kucağa alışır.” “bak sonra baş edemezsin.” “öyle her ağladığında kucağa mı alınırmış, ağlar ağlar susar, şimdiden bu kadar alıştırma.” Bebekler sadece acıktıklarında, canları yandığında, gazları varken ya da altları ıslakken ağlamazlar. Bazen sırf stres atmak için (anne karnında eğer yoğun strese maruz kalmışsa) ya da yeni doğduğu için kendini güvende hissetmek istiyorsa, annesi kucağına alsın diye de ağlayabilir. Yani, tamamiyle yabancı olduğu, onun için yeni bir boyut olan dünyaya alışabilmesi için tek bir kişinin yardımına ve sıcaklığına ihtiyacı var; o da annesi. Anne de, “kucağa alışmasın” kafasıyla bebeğini kendinden uzak tutarsa, o zaman çocukta özgüven eksikliği, güven eksikliği, kopuk iletişim ve sevgi boşluğu oluşma ihtimali olabilir. Anlayacağınız; uyku ve beslenme bir bebek için ne kadar önemliyse, çocuğun kişiliğinin gelişmesi açısından kucağa alınması da o kadar önemli bir konu. Bu konuyu anne babayla…

Yenidoğan Bebek Bakımı

Annenin hayatına hoşgeldin bebek! Çok kıymetlisin, çok tatlısın, kıyamadığımızsın ama küçücüksün. Sana bakmak, seninle ilgilenmek, dilinden anlamak biraz zaman isteyecek. Ama biliyorum; tatlı ve iç eritesi güzelliğinin yanı sıra, bakımın konusunda da tam bir ünlü artist gibisin! Her şey yolunda olmalı senin, ihmale gelmemelisin, havan kime diyeceğim ama kıyamıyorum ki, tüm övgüleri ve en iyi bakımları hak ediyorsun aslında. Fakat gene de biraz toleranslı olsan ya, ne iyi olmaz mıydı… :)Bu kadar kaprisli olup da bu kadar sevilen, bu kadar insanı uykusuz yorgun bırakıp da bu kadar vazgeçilemeyen başka ne vardır ki şu hayatta? Bu tatlı, küçük, güzel şeyin kaprislerinden seni az da olsa kurtarabilme adına, hem sana hem de bebeğine faydalı olabilme adına, yenidoğan bebek bakımına dair belli başlı konulara değineceğim sevgili anne. Kucağındaki meleğin tadını çıkar ve benim yerime de bir koklayıver şimdi…Yenidoğan Bebek BakımıYenidoğan bebekler en çok kafadan, ellerinden ve ayaklarından üşüdükleri için, Ağustos ayında bile mutlaka şapka,…

Bebeğimin Söyleyecekleri Var

Yenidoğan bebeklerin henüz kanunlarda yerini almasa da, bir takım kuralları var. Bir kez de, daha yeni doğmuş Hira’nın ağzından bu kuralları “bebek severlere” anne kız olarak duyurmak istiyoruz.Hira diyorki;Bana dokunmadan önce mutlaka önce ellerinizi yıkamalısınız. Neticede bakterilerle yeni tanışıyorum ve bağışıklık sistemim çok hassas. Ellerinizi yıkamadan bana dokunmaya kalktığınızda annem bir şey derse size, kızmayın. Unutmayın ki benim ağzım şu an için O. Beni temsilen sizi o uyaracak. Bu görevi ona verdim. Ama siz zaten buna gerek kalmadan ellerinizi yıkarsınız da dimi…Hastaysanız lütfen iyileşene kadar beni görmeye gelmeyiniz. Biliyorum benimle tanışmak için can atıyorsunuz, hatta biliyorum ki annemi de çok seviyorsunuz ve bizimle mutluluğumuzu paylaşmak istiyorsunuz. Ama beni gerçekten seviyorsanız, lütfen iyileşince buyurunuz.Uyurken bana dokunmayınız. Ne uykumu bölünüz ne de uyurken beni seviniz. Çünkü uyku, beslenmem kadar önemli bir yerde benim için. Uyuyan bebeğe dokunulmaz.Annemden habersiz lütfen hurafe inançlarla ağzıma tükürmeyiniz!!! Böyle gelenekler de varmış diye duydum. Valla benden uyarması; annem böyle bir harekette bulunanı…

Grafiklerle Anneler

Tam 3 yıldır bilgisayar başına geçip de tasarım çalışamıyordum. Bugün, ikinci doğumuma birkaç gün kala, tam da “çalışma masama oturabilmem için daha en az 3 yıla daha ihtiyacım var” derken, bu cumartesi günümü kendime ayırdım, mesleğime ayırdım. Ve bu kez müşterim kendim idim 🙂 Biraz infografik çalışmaları yapmak istedi canım. Oturdum, çizmeye düzenlemeye kalktım ama o da ne; İllustrator, photoshop kullanmayalı birçok şeyi hatırlamakta çok güçlendim. Sonra yardımıma freepik yetişti sağolsun 🙂 Sayesinde çizimlerim kolaylaştı, fikir buldum bir sürü. Konu gene anne ve bebek üzerineydi elbette. Ahhh çok özlemişim çalıştığım programları, resmen doğum öncesi tatil gibi oldu. Belki bu çizimler annelerin de hoşuna gider, belki paylaşmak isterler diye hadi dedim BirAnneTavsiyesi’nde de paylaşayım 🙂 Infografik hazırlamayalı tam 3 yıl olmuş. Bugün 3 yıl öncesine bir gün daha ekledim, ne de iyi ettim. Kendime çalıştım bugün, ne güzel bir cumartesi bugün 🙂 Sevgiler Tanıtım Filmi ve İnfografik Animasyon işleriniz için movidroom.com adresini…

MENÜ