İlk bebeğimde gerek evde, gerek dışarıda ben de çok zorlanıyordum. Aynı zamanda da dışarı ne zaman çıksam, tam bir işkence gözüyle bakıyordum. Gittiğim yerden zevk alamam; yemeğiydi, emzirmesiydi, alt değiştirmesiydi, uykusuydu derken dışarıda çocuk da ben de eziyet çekeriz diye düşünüyordum. Bu düşüncem 1 buçuk yıl kadar sürdü. O süre zarfında neredeyse tek gittiğim yer annem oldu. Sonra bir baktım; kilo almışım, saçımı neredeyse hiç taramamışım, kaşlarım Susam Sokağı’ndaki Kırpık’a dönmüş, içim kararmış ama farkında değilmişim, insanlardan ve sosyal hayattan tamamen kopmuşum. Bunu anladığım an dedim ki “Şule, hemen silkelen ve kendine gel. İlk olarak zayıflamaktan başlıyorsun işe. Sonra da kendine güzel kıyafetler alıyorsun. Kuaföre gidip en azından kaşlarını aldırıyorsun. Yapabildiğin kadar saçlarına bakıyorsun, ojeni sürüyorsun, takılarını takıyorsun. Bebekli olman, anne olman demek; kendinden vazgeçmen demek değil. Bebeğine annelik yapman demek, senin ‘fedakar’ olman demek değil. Fedakar olmakla iyi olmayı birbirine karıştırma. Sen kendine değer verirsen, kendine zaman ayırırsan işte…