Tabaktaki İkram

Evleneceğim, mutfak malzemeleri lazım. Bir mağazaya girdim. Tabaktan kaşığa, tencereden tavaya varana kadar mutfakta bulunması gereken eşyalar neler, bana yardımcı olabilir misiniz diye görevliden rica ettim. Görevli de sağ olsun şunlar lazım olacak, bunlar lazım olacak diye yönlendirirken sıra geldi yemek takımlarına. Dedi ki “Bunlar kahvaltı takımları, bunlar günlük yemek takımları, bunlar da misafirlik yemek takımları”. Dedim ki bu üçünün arasında ne fark var? Neden üç farklı takım alacağım ki ben şimdi? Dedi ki “Öyle olmaz. Kahvaltı için porselen çaydanlık ve aynı zamanda takım olacak şekilde diğer malzemeler gerekli. Bunlar da günlük kullanabileceğiniz yemek takımı seçenekleri. Şuradakiler de misafirler için kullanacağımız daha şık ve kaliteli yemek takımlarımız”. 


“Ablacığım kahvaltı takımları yerine bana sadece altı kişilik düz tabak ve mümkünse onlarla uyumlu ya da tam tersine kontrast oluşturacak küçük boylarda kayık tabaklar, sosluklar nerede, onları göster. Hatta varsa 80’lerin modası tabakların, onlar daha güzel olur. Bana bu kahvaltı takımı diye gösterdiklerinizin hiçbirini kullanmam çünkü. Parama da yazık, stresine de değmez. Bir de onları yerleştirecek yer lazım. Neden gereksiz yer kaplasın? Yemek takımlarından da sadece bir takım ver. En değerli misafir kendi evimde kendimim. Kendimi de bu evde ağırlayacağım ben, misafirimi de. Herkes aynı tabaktan yesin. Bu ne yaa, gösteriş için ne cepte para kalacak ne de dolaplarımda yer ? ”. Sadece takım olarak bir tane yemek takımını aldım ve çıktım. O gün bugündür ikinci bir takımım yok ?

Geçen gün kepçe almak için yine bir mağazaya girdim. Yemek takımlarının fiyatlarını duyunca inanamadım. Dedi ki “Bu fiyatlar hiçbir şey! Geçen gün bilmem kimin gelinine yemek takımı sattık, 90 milyar. Bronz kaşık takımı sattık yanında, o da bilmem kaç milyar. Üstelik ne yemek takımı ne de kaşık takımları bulaşık makinesinde yıkanılmıyor çünkü kenarları yaldızlı ve makineye girdiği an bozulur. O yüzden de elde yıkanmalı”. 

“Ben o kadar para verip satın alacağım, aldıklarımı kırk yılda bir kullanacağım ve o kadar kaşık bıçağı da makinede değil elimde yıkayacağım. Niye; yaldızı var diye, makineye dayanıklı değil diye. Bir sürü masraf, bir sürü de iş.”

Bazı değerlerin içi o kadar boşaltıldı ki. İşte manipülasyonun, modanın, televizyon programlarının, mış gibi yaşamların, değer ve öncelik sıralarının, özentiliğin, eksik ve değersiz hissedilmenin dış yansımaları tüm bunlar. Bize tüm acı veren duygularımızdan ya da kendimizi mutlu etmek istediğimiz noktalardan sevimli görünüp, aslında hem paramızı hem de vaktimizi alma, bizi öte yandan da manipüle etme yanlısı olan zihniyetlerin başarısı tüm bunlar.

O yüzden sorgulamak ve kendimizin SWOT analizini çıkarmak tek doğru olan. Tek bir yemek takımı ile kimleri kimleri ağırlamak nasip oldu. Hatta aralarında öyle insanlar var ki, ulaşılması zor kimseler iken benim soframa buyurmaları nasip oldu ve bu kadar değerli insanların teşrif etmesine rağmen hiçbirinde elim ayağım tutuşmadı. Çok şükür ki misafir yemek takımı da alabilirdim ama hiçbir zaman ne tercih ettim ne de tasvip ettim. Çünkü hep şuna inandım: Her şeyden önce güler yüz en büyük ikramdır. Evet en lezzetli yapabildiğim yemekleri hazırlamaya gayret ederim, lezzetleri güzel olur inşallah diye kaygı da duyarım, hürmetim samimidir, saygımda kusur etmem, etttiysem de bilerek değildir; affola ama soframda misafir ağırlama anlayışım hiçbir zaman gösterişten yana olmaz. Tüm modanın direttiği davranış şekillerinin aksine, ben de mümkün olduğunca doğal ortamlarda ve yüzü gülen insanların ev sahipliğinde rahat ettim. Sofrada gereksiz şatafat beni hep rahatsız etti. Beni öyle sofralarda emek yemek doyurdu, gözüme eşya sokulan hürmet değil. Benim ağız tadımı öyle sofralardaki güler yüz lezzetlendirdi, yaldızlı tabaklarda yenilen salatalar değil. O yüzden benim evimde çok eşya da yoktur. Yeteri kadar, kullandığım kadar. Gezilecek, hareket edilecek alan çok daha fazladır ve fark ettim ki; kim ki kendini yeterince keşfedememiş ve bu denli eşyaya düşkün; onun olgunluğu, farkındalığı, belki eğitimi, kendini geliştirmişliği de o denli düşük. Öte yandan yetersizlik hissi ise çok fazla.

O alıyor, yapıyor; o zaman ben de alacacağım! Bunu söyleyen kişi zaten kendini yetersiz hisseden kişidir ve öte yandan maddi şartlarını da sırf bu amaçla heba ediyorsa üstüne bir de; alamadığında mutsuz, alabildiğinde de ölçüsü eşya ile ortantılıdır. Aynı şekilde borç ödeme durumları da var. Sırf “eksik” kalınmasın diye.

Yapma, canım arkadaşım. O parayla kitap al, gerçek bir eksiğini tamamla ya da ihtiyaç sahibi birine yardımcı ol. Yardımcı olma durumlarında şayet nefsim önde gidiyorsa ve bir seçim yapmak zorunda hissediyorsam kendimi, diyorum ki “Şule, şöyle düşün: Onunki bir ihtiyaç. Ayrıca onun sana karşı bir suistimal yapması söz konusu bile değil. Kurtarıcı ya da kurban rolünde de değilsin. O halde senin almak istediğin falanca şeye aslında ihtiyacın yokken, onun şu an buna ihtiyacı var. O halde senin cebine ona ait olan bir meblağ girdiğini düşün farzı misal, ona ver. Onunki ihtiyaçtan, seninki daha çok sahip olma arzundan.”

Siz eşyaya çalışmayın. Eşya size çalışsın.

Yoruma kapalı.

MENÜ