Sosyal Medya Nasıl Manipüle Ediyor?

Bu kez hepimizin içinde bulunduğu sosyal medyayı, asıl mesleğim olan yazılım ile anlatacağım. Çünkü hep söylediğim gibi; Güç’ün kimin elinde olduğu ve kimlerin tarafından nasıl yönetildiği önemli. Sen gücünü kontrol edemez ve ne yapıldığını fark edemezsen kontrol edilirsin. Üstelik bunu kendi kararın ya da kendi düşüncen olduğunu sanarak!

Öncelikle dijital dünyadan kısaca bahsedelim: Dijital dünyayı aslında tüm yaşamımızın bir simülasyonu olarak da nitelendirebiliriz. Gerçek dünya doğal olansa, dijital dünya ise gerçeğin kopyası ve insan yapımı; doğalı taklit eden yapay dünyadır. Amacı insana hizmet etmek, hayatımızı kolaylaştırmak ve insan “zekası” ile birlikte gelişen teknolojinin hizmetleriyle yaşamın her alanında verilere ve hedefe hızlı ulaşımı sağlamaktır.

Yapılan araştırmalara göre sosyal medyaya girmenin en büyük nedeni özgürlükmüş ki buna klavye kahramanlığı da dahil. Benim öngörüme göre diğer nedenler de, birincisi; sahip olmak istediğimiz hayatları izlemek ve beynin aslında farkında olmadan ayna nöronları vasıtasıyla biz de “mış gibi” hissetmek. İkincisi; bilgi edinmek. Üçüncüsü; (şayet bilinçli bir kullanım değil ise) vakit harcamak. Aslında liste bu şekilde uzayıp gider fakat genel olarak bunları da sıralayabiliriz, fikrimce.

Konuya giriş yaparken, şuna da bir açıklık getirelim: Elbette, teknolojiye karşı değiliz ki işimin de, mesleğimin de asıl parçası teknoloji ve sosyal medya. Bu yazımdaki amaç farkındalık oluşturmak ve bilinçli bir kullanıcı olmak. Eğer bunu yapmazsak ve gerek gençler, gerekse de çocuklar için de bilinçli kullanmaya rehber olmak için çabalamazsak; kendi fişini bile çekmekten aciz olan bir makinenin bizi yönetmesine müsaade ederiz ki bunun anlamı bir cümleden çok daha fazla derin; birçok alan ve konuda sayfalarca kitap yazacak kadar…

Sosyal medya, yani veri dünyası algoritmalarla kontrol edilir ve yazılımcılığın temeli algoritmayı iyi çözmektir. Yani sen algoritmayı idrak edemezsen, bilgisayarın dilini de çözemezsin. Herhangi bir yazılım dilini bile bilmeden önce, algoritmanın felsefesini, tekniğini, temelini iyi öğrenmen gerekir ki hatta algoritmayı öğrenmek yalnızca yazılım dilini değil, gerçek hayattaki problemlerini çözümleme biçimini bile olumlu yönde etkileyebilecek bir analiz yapma yeteneği geliştirir.

Kısa kısa notlar halinde değinecek olursam, algoritma dediğimizde en iyi kaynaklardan biri de Akan Abdula olur. Dolayısıyla yazının devamını Akan Abdula’ya bırakıyorum: Algoritmaların değişen dünyada tek amaçları var: Sizi öngörülebilir hale getirmek. Diğer bir deyişle “sizi öngörürsem, ne yapacağınızı bilirim. Doğru bir şekilde anlarsam ve hatta daha da ileriye gidip sizi öngörülebilir kılmak için tüm davranışlarınızı etkilersem, dünya daha stabil olur” inancı var. Çünkü pazarlama için sizin, yani tüketicilerin öngörülebilir olması markaların hayatta kalması demek. Tümüyle hayatımızı kontrol eden algoritmalar, beyinde basit bir kusuru keşfettiler… Şimdi o kusuru detaylıca anlatalım:

Eliza testinin nasıl ortaya çıktığını biliyor musunuz? Bir psikiyatrist psikolojiyi nasıl yazılıma döndürebilirim diyor: Doktoru aradan kaldıralım. Hasta gelsin, derdini anlatsın. Bilgisayar da her şeyi tarasın, en doğru çözümü bulsun ve doktor da hiç arada olmasın. Aklındaki yazılımı tam olarak gerçekleştiremeyince, bu kez anlattığınız derdi sadece soru şekline dönüştüren bir yazılım oluşturuyorlar. “Benim erkek arkadaşım benim kalbimi kırdı, bundan dolayı çok mutsuzum”. “Erkek arkadaşın kalbini kırdı diye mi çok mutsuzsun?” diyen bir yazılım. Sizi size dinletmek! Sizin söylediğinizi soru şekline dönüştürüp, size sizi yansıtmak… Yüzlerce hasta üzerinde test yapıyorlar ve sonuç olarak hastaların yüzde doksanı da iyileştiğini söylüyor.

Beynimizde bir problem var: Kendimizi dinlediğimiz zaman, kendimizi kendimize yansıttığımız zaman iyi hissediyoruz ve algoritmalar bunu keşfettiği anda, sizi daha öngörülebilir hale getirmek için size sizi yansıtmaya başladılar. Önce özgürce giriyorsunuz o sosyal medyanın içerisine. Davranışlar sergiliyorsunuz. Algoritma bunu biriktiriyor, anlıyor. Ondan sonra hoşlanacağınız ya da size benzeyen her şeyi size göstermeye, hoşlanmayacağınız hiçbir şeyi de size göstermemeye başlıyor ve bir zaman sonra sadece kendinizi duyduğunuz ve gördüğünüz bir dünyada yaşamaya başlıyorsunuz. Biz onlara Yankı Odaları diyoruz. Hepimiz özgürlük için girdiğimiz sosyal medyada, yankı odalarında hapsedilmiş, kapatılmış bir şekilde bekliyoruz.

Peki, niye böyleyiz? Çünkü ben normalim. Bana benzeyen herkes zaten normaldir diye inanıyoruz. Buna da hipernormallik deniliyor. Bize benzemeyen hiç kimse de zaten normal değildir diye düşünüyoruz çünkü gördüklerimiz ve karşılaştıklarımız hep aynı. Bu kez ne oluyor: ötekileştirme… Dolayısıyla hipernormalleşme böyle çalışıyor ve algoritma ne yapıyor biliyor musunuz: size benzeyen şeyleri size gösterip, daha da hipernormal olmanızı sağlıyor!

Size sizin hoşlanacağınız (yapay) bir gerçek yaratıyor ve sizi gerçeklikten tamamıyla koparıyor. O nedenle bulunduğun her kanalı, takip ettiğin her sayfayı iyi analiz et ve hep söylediğim gibi; sorgula. Ve kendime hep hatırlattığım bir şey: Şule, karşılaştığın şey dost mu düşman mı bilemezsin. Artık rahman görünen şeytan kaynıyor her yer, bilhassa da sosyal medya ve bu algıdakiler seni çok iyi tanıyorsa (değerler, din, kültür, insan bedeni, insan zihni, psikoloji, algı yönetimi vb) sen de onu tanımalısın. Dolayısıyla sadece savunduğun ya da inandığım şeyleri değil, dost olmadığını düşündüğün, şüphe ettiğini de araştır ve gerçekleri gör ki onların seni tanıdığı kadar, onun senden bilgi sahibi olduğu kadar sen de onu tanı, bil, öğren. Soru da cevap da bilgiden doğar ve bilinmezlik korku verirken bilgi cesaret verir, aklına yön verir, seni geliştirir. Hamlelerin net, adımların sağlam olur. Bilgini bu yönde de geliştirmezsen, ona karşı kendini nasıl savunacaksın? Farkındalık, farkındalık diye nidalanırken, bilmediğin ya da tanımadığın şeye karşı nasıl gardını alacaksın?

Gençlerin sosyal medyada en çok dinledikleri kişilerden biri Reynmen, en çok dinledikleri müzik arabesk rep, en çok takıldıklaır mekan da lokmacılar, en çok izledikleri sosyal medya içerikleri tostçular imiş. Tostçu Erol’u siz görmüyorsanız, üzülmeyin. Muhtemlen yeni gençlik değilsiniz ve algoritma bu gerçekleri sizin değil, yeni gençlerin önüne seriyor; özgür sosyal medyada…

Yankı odalarından çıkamazsanız; gerçeği olduğu gibi değil, olduğunuz gibi öğreneceksiniz ve bu çok tehlikeli. Gerçeği olduğunuz gibi algılayamazsınız, olduğu gibi algılamalısınız. Sistem sana veri olarak bakıyor, tüketici olarak bakıyor. Kim olduğun, kaç çocuğunun olduğu, işin, mesleğin hiç önemli değil. Sen verisin! Tıklamak zorundasın, beğenmek zorundasın, beğenilmek zorundasın, bazen de kızabilirsin. Algoritmalarda sana verilen hak bu ve gereksiz insanlar sınıfındasın… Data ve sistem böyle ilerliyor.

Ve Akan Abdula der ki: Kaybettiğiniz cevapları sadece ışığın altında anahtar arar gibi aramayın. Hala bütün çözümler içinizdeki duygularda. Kendi duygularınıza odaklanın, içinizdeki duyguları dinleyin. Anlamlar hakkında daha derin düşünmeye başlayın. Doğru soruları sorduğunuzdan emin olun. Sadece tek yönlü bakarak bir şey anlayamazsınız. Önceden ekonomiden mezun olan ekonomist oluyordu, artık bu yok! Metaforlar, sosyal coğrafya, dil bilim, sinir bilim, davranışsal ekonomi, kültürel antropoloji, psikoloji ve benzeri gibi her alandan, hepsinden anlamak zorundasınız! Ancak böyle çıkabilirsiniz yankı odalarından. Kendi düşünme algoritmalarınızı oluşturmazsanız, sistem sizin için oluşturacak ve bu işin hiç şakası yok.

Yoruma kapalı.

MENÜ