Sık sorulan sorular yazısı yazma gereği duydum bugün 🙂 DM ve mail olarak çok sık sorular geliyor ve ben artık eskisi gibi yetişemiyorum. Tüm arkadaşlarıma cevap vermek ciddi bir mesai istiyor. Buna ne kadar özen göstersem de, artık yetişemediğim için, cevaplayamadığım her bir mesaj adına gerçekten üzülüyorum. Ben de benzer soruların cevaplarına yanıt olabilmesi açısından, burada en sık gelen sorulara cevap vermeye çalışacağım naçizane. Katkı olmasını diliyorum. Mesajlarda çocuk gelişimi, okuduğum kitaplar, sağlık, psikoloji, beslenme, güzellik adına birçok farklı konuda sorular var. İlk sorudan başlayalım:
-
Çocuğum çok inat. İnadını kırmak için ne yapabilirim?
Öncelikle, ben bir psikolog değilim. O yüzden ilk olarak bir uzmandan yardım almanızı öneririm. Fakat naçizane tavsiyemi belirtmem gerekirse şöyle söyleyebilirim: Çocuk kaç yaşında, öncelik olarak bu önemli çünkü çocuğun gelişiminde bilhassa 2 yaş dönemi tam da inat ettiği ve BEN kavramının oluştuğu, kendinin farkına vardığı ve erken ergenlik dönemi denilen yaşıdır. Dolayısıyla bu dönemde çocukla inatlaşmamak gerekir. Detaylı olarak 2 Yaş Sendromu yazımdan ulaşabilirsiniz. Çocuğun yaşı daha büyük ise ben şöyle bir yol izliyorum: Muhakkak göz hizasında, gözlerinin içine bakarak, kaşlarım çatık olmadan, ifadem rahat olacak şekilde, mutlaka dokunsal temas ile ona onu anladığım mesajını veriyorum. Mesela; “Bu elbiseyi ne kadar çok sevdiğini biliyorum. Senin sevdiğin kıyafetleri giymeni ben de isterim. Fakat şu an bu elbiseni giyemezsin çünkü havalar soğuk. Ben senin hasta olmanı, tadından hoşlanmadığın o şurupları içmeni ya da sana serum verilmesini istemiyorum.Sen benim için değerlisin. O yüzden bu elbiseyi şimdi giymemelisin. Ben de senin yaşındayken bir elbisem vardı. Pembe bir elbiseydi ve yakasında da bir kurdele vardı. Hep o elbiseyi giymek isterdim ama annem kimi zaman giymemi istemezdi. Çok üzülürdüm ve neden böyle davrandığını anlamazdım. Ama sonra annem bana “bu elbiseyi bu havalarda giyersen hasta olursun” dedi. Gerçekten de havalar soğuktu ve annemin ne demek istediğini anlamıştım. Ama istersen şöyle yapalım: Sen şimdi okula git. Eve geldiğinde bu elbiseni yine giy fakat pijamalarının üzerine.” Bu şekilde “seni anlıyorum” mesajının yanı sıra, çocuğun alt beynine inip onu ikna ederek ve “çözüm bularak” (okuldan sonra giyme ve pijamaların üzerine giyme), kendi çocukluğumdan örnek vererek ve ona değer verdiğimi hissederek çözüm buluyorum. Başlarda kabul etmeseler de, sonradan yüzde yüz işe yarıyor. İletişim çok önemli. Ve bir şeye “hayır” dediysem ona sonradan “evet” demiyorum. Otoriter olmakla kararlı olmak arasındaki en büyük fark ses tonu ve bakışlardan geliyor. Bu konuyla ilgili de Çocuğa Karşı Kararlı Olmak mı Yoksa Otoriter Olmak mı? yazımdan detaylıca ulaşabilirsiniz.
-
Özgüven, kaygı, başarı ile ilgili tavsiye edebileceğiniz kitaplar, kaynaklar var mıdır?
Özgüven ile ilgili Patrick Fanning, Matthew Mckay’in Özgüven kitabı bana çok şey katmıştı. Başarı ile ilgili de hiç şüphesiz Mümin Sekman kitapları. Mümin Sekman’ın kitapları arasında da en çok sevdiğim Her Şey Seninle Başlar kitabı iken, Kişisel Ataleti Yenmek kitabı benim için ikinci sırada, Başarı Bilgesi ve Başarı Bilimi de diğer sevdiklerim. Gary Keller, Jay Papasan’in Bir Tek Şey kitabı da oldukça başarılı iken, Louise Hay kitapları da benim için değerlidir.
-
Benim de bir kızım var 13 aylık. Öğretmenim esasen, şu an ara verdim mesleğime. Kızımla ilgileniyorum. Evlatlarınıza yaklaşımınızı gördükçe acaba eksik miyim, nerede yanlış yapıyorum diye soruyorum kendime. Siz hep mi çocuklarınıza böyle nazik ve dikkatli konuşurdunuz? Mesela ilk çocuğunuz Güneş ile de bir yaşından beri bu şekilde miydiniz yoksa zamanla mı oldu okudukça? Ben ilk çocuğum olduğu için mi bilmiyorum ama bazen çok zorlanıyorum. Düzeni çok seviyorum ama evimde takdir edersiniz ki bir düzen olmuyor; çocuk var nihayetinde. Düzensizlik için de hiçbir şey yetişmiyor, kendime zaman da ayıramıyorum. Kızıma iki kere sesimi yükselttim, çok üzülüyorum. Sebebini bulmaya çalışıyorum neden tahammül gösteremiyorum sizce ? Sizin de böyle sıkıntı yaşadığınız dönemler oldu mu ? Size ışık tutan kitaplar var mı bu konuyla ilgili? Bazen çok bunaltığımı ve hiçbir şeye yetişemediğimi düşündükçe pes edip kendi içime dönüyorum. Bu da doğru değil. Çok farklı biriydim aslında. Nasıl bu şekilde düşünüyorum ben de şaşırıyorum. Çocuğumu çok seviyorum, onunla güzel vakit geçirmeye çalışıyorum ama içimdeki bu kayboluş beni çok zorluyor. Bana neler önerirsiniz? Çok çok teşekkür ederim şimdiden.
İlk olarak, hiç kimse mükemmel değildir; ben de, siz de, başkası da. Elbette ben de yeri geliyor ve çocuğuma bağırıyorum. Bunun bir ölçütü elbette var. Çocuğumu bu şekilde elbette bastırmıyorum, fakat demek istediğim şey; evimizde sürekli toz pembe yaşamıyoruz. Neticede anne de bir insandır. Evimin temizliğini yapan, yemeğimi yapan birileri olsa, maddi kaygılarım olmasa, süslenip püslenip barbie bebek gibi otursam evet bağırmazdım. Ama tüm işler bana bakıyor. Bunu neden söylüyorum biliyor musunuz; kendimi anlatırken aslında sizi de, tüm annelerimizi de anlatıyorum. Yani diyeceğim o ki, hepimiz de bu durumda değil miyiz? Yeri geliyor moralimiz bozuk oluyor, yeri geliyor ruh halimiz iyi olmuyor, yeri geliyor uykusuzluktan tahammül sınırlarımız azalıyor. O yüzden evet, bağırmayı asla doğallaştırmıyorum ya da desteklemiyorum ama arada bir sesimiz yükseldiğinde bence kendimizi bu kadar suçlamamalıyız. O kadar olur ve olsun da ya… Ayrıca ne benim anneliğim ne de başkasının; asla kimse kimseyi kendisinden eksik hissettirmemeli. Herkes yeterlidir ve karşısındaki kişiye mükemmelim izlenimi vermek doğru değildir. Kendi adıma bunu ben de yapıyorsam, tüm herkesten mertçe özür de dilerim fakat bunu daha önce de dile getirmiştim. Ben öğrendikçe, fark ettikçe, hatalarımı da dile getirerek paylaşımlarımı sürdürüyorum. Ve zamanla daha iyi oturuyor her şey. İlk annelik deneyimi bu kadar kolay olmuyor. İkinci bebeğimde daha rahatım ve daha az hata yaptığımı görüyorum da. Dediğim gibi, sık olan bir durum olmasa da çocuğuma sesimi yükselttiğim zamanlar benim de oluyor. Güneş neden sizce iki seferdir bana “kelbimi kırdın” diyor, işte bu yüzden; ona bağırdığım için… Önemli olan sonrası. Sonrasında nasıl davranıyorum. Bu videoyu lütfen tekrar izleyin. Nasıl yol izlediğimi bunu izleyerek görebilirsiniz. https://www.instagram.com/p/Bovv5j4gjAQ/?taken-by=sulealkis Onun dışında, çocuklarım bana sabretmeyi öğretti, empati kurmayı öğretti, vicdanın ve sevginin yanı sıra kendimi geliştirmem gerektiğini hissettirdi ve öğretti. Bibliyoterapi denilen kendini kitapla iyileştirme yöntemini keşfetmemi sağladılar. Duygularınızdan bahsedin, neden bağırdığınızı söyleyin, onu ne kadar çok sevdiğinizi söyleyin ama tüm bunları yaparken patron olmasın çocuğunuz. Yani bu durumu kullanmasın. Anlayacaktır, kısa ve öz konuşun. Göz hizasında ve gözlerine bakarak konuşun. Dokunun ona ve sarılın, öpün. Düzen konusuna gelince, onları da yanıtlayacağım. Aşağıdaki sorularda var cevabı. An’a teslim olmak, bu zamanları hakkıyla ve layıkıyla yaşamak bence esas yapılması gereken. Yaşayan bilir ve sizi anlıyorum çünkü ben de yaşadım bahsettiklerinizi. Ve bir şekilde kendinize zaman ayırın. Kendime Zaman Ayırıyorum yazımı da okumanızı tavsiye ederim. Önce kendiniz mutlu olmalısınız, dinlenmelisiniz. Bir çocukla bunu yapmak zordur, bilirim. Ama önce sizin rahatlamanız lazım.Eşinizden yardım istemeyi deneyin bence bir kez daha. Siz mutluysanız çocuğunuz da mutlu olur, eşiniz de, arkadaşlarınız da. Her şey sizin nasıl olduğunuza bağlı, bunu içtenliğimle söylüyorum. Ben en büyük tedaviyi çocuklarımı dışarı alıp uzak yakın demeden, erinmeden üşenmeden dışarıya çıkmakla, kendime iyi kötü bakım yaptırabilmek ya da en azından gözüme kalem çekebilmekle ve kitap okumakla buldum. Siz de deneyin. Mutlaka size iyi gelen aktivite ya da aktiviteler vardır.
-
Zayıflama ve 2 çocukla kendimiz olma lüksünü nasıl yakalıyorsunuz? Ben kendimi özlüyorum bazen. Siz nasıl başarıyorsunuz, bir yazınız var mı bu konuda? Ben hem akademisyenim hem de anne. Hepsi olmaya yetişemiyorum. Çoğu zaman sadece anneyim. Sizinle de paylaşmak istedim. Sevgiler?
Kendime Zaman Ayırıyorum yazımı da okumanızı tavsiye ederim. Bu yazıda nasıl kendime döndüğümü anlatmıştım. Yine yukarıda bahsettiğim 3. sorunun yanıtını da lütfen okuyun derim. Orada da kendim adına neler yaptığıma değindim. Bence zamanla oluyor. Zayıflamak için de bol bol yürüdüm. Sürekli yürüdüm. Bu hem sağlık için hem de amigdala için çok önemli bir aktivite. Hem de psikolojik olarak da bana çok iyi geldi. İnsanın kendini özlemesi ne demektir iyi bilirim. Faydalı olmasını diliyorum. Kucaklıyorum seni anne?
-
Çocuklarınıza oje sürmek zararlı değil mi?
Oje sürmek kesinlikle zararlı fakat yine işin için bilinçaltı ve 0-6 yaş dönemi girdiği için, çocuğa yasak koymak yerine, davranış öğreterek, zamana yayarak bu durumu aşmaya çalışıyorum.Güneş artık daha iyi anlıyor ve ona bu konuda daha kararlı yaklaşabilirim fakat Hira henüz bunu anlayabilecek yaşta değil. Ojeleri de ben sürmüyorum zaten ki ben dahil birçok bayanın ellerinde ojeleri görünce kız çocukları heves ediyor. Bu konuyu detaylıca Kız Çocuklarında Oje yazımda bahsetmiştim. Yazıyı okumanızı öneririm. Orada daha net anlattım.
-
Mutlaka okumanız gerekiyor dediğiniz 5 kitabı sıralamanız gerekse hangilerini tavsiye ederdiniz?
5’ten daha fazla kitap sıralamam lazım aslında 🙂 Kategorilerine göre ayırırsak; kişisel gelişim adına bence okunulması gereken ilk 5 kitap şöyle olabilir: Daniel Goleman’ın her kitabına hayranım. Tüm kitaplarını okumadım henüz ama bir kısmı da okunacaklar listemde. İlk sırayı Duygusal Zeka kitabına verebilirim. İkinci olarak Mümin Sekman’ın tavsiyesiyle edindiğim Nüvit Osmay’ın İnsan Mühendisliği kitabı çok güzel. Doğan Cüceloğlu Savaşçı kitabı da bana çok şey katan kitaplardan olmuştur ki bu kitabı okuduğumda sanırım 15 yaşındaydım. Küçük Prens de her zaman ayrı yeri olarak ilk 5 arasında yerini alır bende. Bonus: Nusret Kaya’nın Evrensel Eşit Kuyruklu Canlı, Psikoestetik ve İyileşme Kitabı kitapları da mutlaka okunulmalı bence fakat kitaplarını başlamadan önce PsikoEstetik.Com adresindeki yazıları muhakkak okuyun derim. Sağlık ile ilgili sıralamam gerekirse de: İlk olarak Gaps. İkinci olarak Gerçek Tıp. Üçüncü olarak da Ayşegül Çoruhlu Alkali Diyet. Dördüncü Kuantum Beslenme. 5. de Tokuz Ama Açız. Çocuk gelişimi üzerine de İlk sırayı Nilüfer Devecigil’in Işığın Yolu kitabına verebilirim. Arkasından da Bahar Eriş Anne Beynim Aç, Adem Güneş Güvenli Bağlanma, Doğan Cüceloğlu Geliştiren Anne Baba ve aslında beşten daha fazlası muhakkak okunulmalı. Daha önce Çocuk Gelişimi Üzerine Kitaplar diye bir yazı paylaşmıştım detaylıca. Başlığın üzerine tıklayarak sayfaya ulaşmanızı ve okumanızı da diliyorum aslında.
-
Keşke sizinle komşu olabilseydik. Konuşmaya ve sizden bir şeyler duymaya ihtiyacım var.
Öncelikle bu şekilde mesaj gönderen tüm arkadaşlarıma gönülden teşekkür ederim. Eğer sizinle komşu olsaydım ve karşılıklı kahve içseydik size bir arkadaş olarak ilk önce şunu söylerdim. “Sevmeye kendinden başla. Fedakar olmakla iyi olmayı birbirine karıştırma. Çünkü fedakar olmak, sadece kendinden vermektir ve bilinçaltında kendini kendine karşı değersizleştirirsin. Oysa ki sen varsan birileri anne, birileri evlat, birileri eş, birileri arkadaştır, onları bu mertebeye taşıyan senin varlığındır. Ama sen olmazsan, o kadar insana verilen bu sıfatlar (anne ya da evlat ya da eş ya da arkadaş vs) olmayacak. O yüzden sen değerlisin ve insanlar seni sevsin diye kendinden ödün verirsen aslında evrene verdiğin mesaj, ben değerli değilim demekten farklı değildir. Sevmek kendinden başlar ve sen kendine bu kıymeti vermezsen, hayatta hiç ama hiç kimse de sana bu kıymeti vermez. Kurban rolünden çık ve kendine sarıl. Gücünün ve yüreğinin farkına var. Ve tevekkül et. Çünkü O’nu kalbinde hissetmenin lezzeti başka hiçbir şeyde yok. Sen, kendine emanetsin. O yüzden kendinin kıymetini bil. Ve unutma çok değerlisin çünkü O’nun ruhun üflendin.
-
Şule abla ben ailemle sorunlar yaşıyorum…
Ve benzeri çok daha özel sorular da var. Kısaca yanıtlamam gerekirse, ben derim ki “20’li yaşlarıma kadar ben de ailemle sorunlar yaşadım. Beni anlamadıklarını düşünürdüm. Bugün bile böyle düşünüyorum hatta ama şunun farkına vardım ki annem olmasaydı, hissedemediğimi söylediğim onun varlığı ve sevgisi üzerimde olmasaydı ben bugünkü ben asla olamazdım. Eminim ki onun memesinin lezzetini bebek damağım tatmasaydı, ona muhtaç hallerimde bana vücut, bana destek, bana güven olmasaydı ben yine bugünkü ben olmayacaktım. Evet, çok yanlışları da oldu ama hangimizin yok ki? Louise L. Hay’in Pozitif Gücün Büyüsü kitabında geçen bir cümle vardı ve bu cümle benim ufkumu açtı: Herkes bildiğinin en iyisini yapar. Annen baban da bildiğinin en iyisini yapıyor. İnsanlar, yani hepimiz farkındalığımızı artırmamız gerekir. Fakat yine de hepimizde eksikliklerimiz muhakkak var; senin, benim, annemin, annenin. Önemli olan herkesi olduğu gibi kabul etmek. Onlarla konuş, başaramasan bile dene, tekrar dene ve varlıkları için şükret. Emin ol ki anne olduğunda onu daha iyi anlayacaksın. Onda gördüğün bir eksiklik var ise, sen de kendi yavruna yapmayacaksın. Bak gördün mü, bu şekilde de bir şey öğrenmiş oldun işte. Ne yapman ya da ne yapmaman gerektiğini öğrendin böylelikle. Lütfen bol bol kitap oku. Sana iyi bir dost olacaklar. Ve yine derim ki naçizane, bol bol tevekkül et. O’nu kalbinde hisset. Çünkü O’nun varlığı ve sevgisi sana daha da güç verecek. Kucaklıyorum. Tüm sevgimle.”
-
Normal doğumdan çok korkuyorum…
İki gebeliğimi de normal doğumla gerçekleştirdim. Özellikle de ilk hamileliğinde insan daha çok korkuyor çünkü bize çocukluktan beri anlatılanlar var, izlediğimiz film sahneleri var. Egomuz da bizi korumaya almak için sezaryen doğuma sevk ettiriyor. Gebeliklerimde benim ya da bebeğin bir hayati tehlikesi söz konusu olsaydı ben de sezaryen doğuma başvururdum elbette ama böyle bir durum söz konusu değil ise lütfen normal doğum yoluyla doğumu gerçekleştirin. Bunun birçok sebebi var. Birincisi; annenin vajinasındaki laktobasil denilen faydalı bakteriler, çocuğun doğum kanalına geçmesi ile birlikte ağız yoluyla bebeğe de geçer. Böylelikle çocuğun bağırsaklarına ilk inen bu faydalı bakteriler olur ve bağırsağı daha ilk etapta korumaya almış oluruz. İkinci olarak, bebeğin doğum kanalına girmesi ile birlikte, kafa yapısı daha düzgün olur ve solunum yolu ile ilgili bir problem yaşanmaz (araştırarak bu sonuçlara ulaşabilirsiniz). Sezaryen doğumda ise çocuğun teninin daha mor olması, solunum yolu ile ilgili problemler yaşaması olası olabilirmiş. Üçüncüsü, doğum saatine müdahale etmemiş ve bebeğin kararına saygı duymuş oluruz. Astrolojinin varlığına inanırım fakat bahsettiğim şey gazete falı değil elbette. Evrende her şey enerjidir ve her şeyin manyetik enerjisinden etkileniriz. Dolayısıyla bebeğin doğum saatine de müdahale etmenin doğru olmadığına yürekten inanıyorum. Bir diğer konu ise, bebeğin “çaba göstermesine”, Dünya’ya gelirken ilk yapması gereken “çaba” duygusunu tatmasına, onun yanı sıra sabırla onu beklemeye saygı duymak gerekir. Yani hem psikolojik hem de sağlık açısından çok neden var normal doğum için ki zaten adı üstünde; normal. Normal olan da bu… Bunları ifade ederken lütfen sezaryen doğum yapan arkadaşlarım bana gönül koymasın. Amacım kimseyi yaralamak, yargılamak ya da eleştirmek değil. Naçizane, bilgimi paylaşmak istiyorum ve tekrar değinmek istiyorum: Herhangi bir sağlık sorunu yaşamış olsaydım, ben de sezaryen doğuma başvururdum elbette. Ayrıca doğum şeklinin nasıl olduğu; çocuğun korkuları ve sonrasındaki huzursuzluğuyla da paralel seyrediyormuş. Bu bahsettiklerimden çok daha fazla neden var normal doğum tercih etmek için. Bloğumda yine birkaç yazımda da değindim. Detaylıca okuyabilirsiniz.
-
Bebeğimin uykusu çok düzensiz. Uyku eğitimi vermeyi düşünüyorum, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Uyku eğitimi, benim ciddi anlamda karşı çıktığım bir konu. Bebeğin annesine en çok muhtaç olduğu zamanlar, daha ilk yıllarıdır ve uyku eğitimi vererek aslında bebek şu mesajı alır: “Ben değerli değilim, ben yalnızım, ağlasam da kimse beni önemsemiyor, anneme her halükarda ihtiyacım var fakat o beni yalnız bırakıyor, kendimi çaresiz hissediyorum” Ve zamanla duygusal zekasını da etkileyeceğini düşünüyorum. Bu konuda yine Nilüfer Devecigil’in Işığın Yolu kitabını okumanızı tavsiye ederim. Çünkü kitapta uyku eğitimi vermek isteyen ve sonrasında da yaptığı yanlışın farkına varan bir anne var. Çocuk ağlıyorsa muhakkak bir sebebi vardır. Bedenen ya da psikolojik; ama muhakkak vardır. Onu sorunuyla baş edemediği ve uykuya geçişlerde daha çok zorlandığı bu dönemde ağlatarak yalnız bırakmak, travmaya bile neden olabilir ki bu, karakterini bile ciddi derecede etkileyebilir. Karakterinin etkilenmesi demek ileride ebeveynle ilgili sorunlar yaşamasından tutun da, sosyal ilişkiler, duygusal ilişkiler, iç dünyası ve hatta kendi yavrusuna karşı tutumunu bile etkileyebilir. Uyku eğitimini düşünen arkadaşlarım Çocuğun Anne Babasıyla Uyuması Doğru mu?yazımı muhakkak okumalı…
-
Çocuğun dil gelişimi için ne yapmalıyım?
Yine bu soruyla ilgili blogumda birçok yazı paylaştım. Sayfamdaki diğer yazılardan detaylıca ulaşabilirsiniz fakat kısaca bahsetmem gerekirse; kızlarla hamileliğimden beri sürekli konuştum. Hiç durmadan konuştum. Hatta onlara gebeliğimde müzik ve Kur’an dinlettim. Doğduklarından itibaren de, daha ilk günden beri muhakkak konuşmaya devam ettim. Mesela “ben şimdi su içeceğim, şimdi masanın üzerini siliyorum, bu bir kapı, beyaz kapı, bu bir araba, merhaba kırmızı renkli araba, bu bir ağaç, merhaba yeşil yapraklı beyaz çiçekli ağaç, bu göz, bu bir elma, kırmızı elma, küçük kırmızı elma” gibi; yaptığım şeyleri ya da yanından geçtiğimiz nesneleri özellikleri ile hep anlattım. Hiç susmadan. Onlarla oyunlar oynadım. Sürekli şarkılar söyledik. Mutlaka hep iletişim halinde oldum. Bunları yaparken de ders modunda değil, her zaman oyun oynayarak yaptım. Her zaman kitap okudum. Yaş aralığına uygun kitaplar. Ama yine oyun olarak, ders işliyormuş gibi asla değil. Göz hizasında, onunla konuştuğumu ve saygı duyduğumu hissettirerek, gözlerinin içine bakarak. Veya ağladığını farz edelim: “Şu an ağlıyorsun çünkü üzgünsün. Hayal kırıklığına uğradın. Ağla, rahatlayana kadar ağla. Ben hep senin yanındayım.” gibi hem duygusunun ne olduğunu ona anlattım ki duygularını tanısın ve tanımlasın, hem de ağlamasını asla unutturmadan içindeki enerjiyi ve o duygusunu atıp da rahatlayana kadar, bak uçak geçti, araba düt yaptı demeden, sonuna kadar saygıyla bekledim gibi… Ayrıca çocuğun en çok zorlandığı şeylerden biri de konuşma becerisidir. Muhakkak sizi anlar, Türkçe’yi de bilir fakat cevap veremez. Bu konuda yine onu sabır ve saygıyla beklemek gerekir. Son olarak; diyelim ki çocuk su içecek fakat size bunu söylemek yerine ıhhh diyerek ve işaret parmağıyla bardağı gösteriyor diyelim. Onun yerine siz konuşmayın ve onun dili olmayın. O bir bardak, su mu istiyorsun? vs. gibi onu konuşmaya teşvik edebilirsiniz ki ben öyle yaptım. Dil gelişimi hakkında kısaca naçizane tavsiyelerim bu yönde fakat daha detaylı bilgi için blogtaki yazıları okuyabilirsiniz.
-
Duygusal zeka ağırlıklı iletişim kuruyorum derken neyi kastediyorsunuz?
Akademik zeka (iq), duygusal zeka (eq) ve sosyal zeka (sq). Genellikle iq üzerinde durulur fakat iq ne kadar ileri olursa olsun, muhakkak eq en iyi şekilde, potansiyeli en yüksek şekilde beslenmeli, fikrimce. Çünkü bir insan zeki olabilir ama onun akademik başarısının yanı sıra insan ilişkileri, duygularını tanıması, vicdanlı olması, empati kurabilmesi, insani değerleri taşıyabilmesi, limbik sistemin en verimli haliyle çalışabilmesi bence daha önemli. Eq ağırlıklı olarak iletişim kuruyorum dememdeki kastım da, bu bahsettiğim değerler üzerinden hareket edip, ayna nöronlarına bu şekilde hitap edip öyle diyalog kuruyorum. Hep ve sürekli bahsettiğim gibi; empati kurarak, seni anlıyorum mesajı vererek, göz hizasında ve gözlerinin içine bakarak konuşarak, dokunsal temas kurarak, duygularına ve düşüncelerine değer verdiğimi göstererek ve bir birey olarak ona saygı duyduğumu belli ederek. Duygusal zekayı beslemenin önemi bende çok büyük. Hatalı isem özür dilerim. Bu da ona, “hata yaptığımızda özür dilemeliyiz” mesajı vermektir aynı zamanda. Bana her zaman doğruyu söyle derim. Bana yalan söyleme demekle bu ikisi arasında çok fark var. Biri yönlendirmek iken diğeri suçlamak. Kullanılan kelimeler, kurulan cümleler, mimiklerimiz, ifademiz, beden dilimiz, ses tonumuz; hepsi iletişimin bir bütününü oluşturur ve dikkat edilmesi gerekir. Ben de hatasız değilim tabii ve elbet. Kendimdeki eksiklik ya da yanlışları fark ettikçe ben de daha dikkatli oluyorum. Ve dinlemek: Bana her zaman anlatabilirsin, ben her zaman senin yanındayım, başarsan da başaramasan da hep seninleyim, seninle ne olursa olsun her zaman gurur duyuyorum gibi…
-
Şule Hanım hangi ara kitap okuyorsun?
Bu soru, çocukların yaş aralıklarına ve o zamanki koşullarıma göre değişiyor. Güneş’e hamileyken işim çok kolaydı. Bebeğim kucağımda değildi ve bol vaktim vardı. Bulduğum her fırsatı da değerlendiyordum: Otobüste, uykudan önce, ofiste yemek arasında, dizi ve televizyon kültürüm olmadığı için o saatleri de yine kitap okumaya ayırıyordum. İlk bebeğim doğduktan sonra da o uyuduğunda yemeklerimi ve ev temizliğimi bitirdiğim zamanlarda. İkinci bebeğim olduğunda da, her ikisi uyuyup da ev işini ve yemeklerimi bitirdikten sonra. Her fırsatta.. Güneş okulda ve Hira bebek iken, Hira’yı ana kucağına alıyordum. Öğle uyku vakti yürüyüş yoluna çıkıyordum. Bebeğim hem göğsümde uyuyordu, ben de hem onu uyutuyor, hem temiz hava almasını sağlıyor, hem yürüyüş yapıyor, hem de bir yandan kitabımı okuyordum. Sonraları da yine hep aynı seyretti: Uyuduklarında, yemeğim ve temizliğim bittiğinde, dizi film izlemediğim için televizyon saati yerine kitaplarla baş başa oluyorum.
-
Ev temizliğini hangi ara yapıyorsunuz? Ben sizi çok geziyorsunuz diye pasaklı bir kadın olduğunuzu düşünüyordum?
Yıllardır yenemediğim OKB rahatsızlığım vardı. Hala tam anlamıyla yenebilmiş değilim fakat artık daha dengedeyim. Yine mutlaka her gün evi süpürüyorum, toz alıyorum, silkeliyorum ama eskisi gibi bu konuda çok da stresli değilim. Aslında her gün bunları rutin olarak yaptığınızda inanın günde bir saat yeterli oluyor temizlik için ayırdığınız vakit. Çünkü her şeyin yeri zaten belli; bir şeyi aldığım zaman işi bitince muhakkak yerine koyuyorum ve her şey düzenlice duruyor. Dolayısıyla dağınık değilim ve aradığımı buluyorum. Her gün “bugün de süpürmeyeyim” demeyip evi süpürdüğümde ve tozları aldığımda, zaten işim kısa sürüyor çünkü ev kirlenmiyor. Haftada bir evi silmek de gerçekten yetiyor. Fazlasına gerek duymuyorum. Yemeklerimi de çok yüksek ihtimalle kızlar gece uykusuna yattıklarında yapıyorum. Yemeklerimi de TupperWare kaplarına koyuyorum çünkü gerçekten taptaze oluyor ve sağlıklı ürünler kullanmış oluyorum. Kızlar oyuncakları dağıttıklarında “dilediğiniz kadar dağıtabilirsiniz, nasıl isterseniz öyle oynayabilirsiniz. Asla problem değil fakat oyununuz bittikten sonra oyuncaklarınızı yerine koymalısınız. Oyuncaklar sizin göreviniz ve herkes kendi düzeninden kendisi sorumlu” diye aktarıyorum.
-
Benim çocuklarım geç uyuyor. Siz nasıl 8 buçukta uyutabiliyorsunuz?
Bu soruya kendi çocukluğumdan yanıt vereyim: Annemle babam bizi uyumamız için yatağımıza gönderdiğinde bunu hiç istemezdim. Çünkü onlar içeride eğlenirken benim uyumak “zorunda” olmam, bana yapılan bir haksızlıktı bana göre. Üstelik annem ve babam bana bunu zorla yaptırıyorlardı ve gücüm yetmediği için mecbur boyun eğiyordum ama aslında buna alt beynim ikna olmadığı için ya uyumuyor numara yapıyordum, ya uyumam uzun sürüyordu ya da aslında stres oluyordum. Hele bir de annemin sesi “ayyy Belkıs Akkale’ye baksana, nasıl yakışmış mavi elbisesi” diyerek kulağıma kulağıma gelirken, ben nasıl uyuyabilirdim ki? Buradan yola çıkıp ben de şunu yaptım çocuklarıma: Onların uyku vakti geldiğinde, herkes odasına uyumaya gidiyor (güya). Onlar uyuyana kadar ayağa kalkmıyoruz ki ikna olsunlar; herkes birlikte uyuyor. Çünkü artık uyku zamanı. Böylece geç yatma sorunu ortadan kalkıyor. Uykuya kesin olarak daldıklarında da uykusuz hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz 🙂 Güneş her zaman bir masal istediği için, onun saçlarını okşayarak masal anlatıyorum fısıltıyla. Genelde vermek istediğim mesaja uygun masallar uyduruyorum. Konumuz özgüven eksikliğiyse, ona göre bir masal uyduruyorum mesela gibi… Hira’nın da yine yanına uzanıp saçlarını okşayarak, parmaklarımla ince ince kaşlarında, gözlerinin kenarlarında dolaştırıyorum. Bir de ninni ve pışpış ile kolayca uykuya geçiyor. Sonrası rutin oluyor ama muhakkak beni ve evdeki diğer kişileri de uykuda biliyorlar. Bence bunun tek sebebi bu. Odanıza gidip uyuma numarası çekin ama bunu asla fark etmemeliler ki güven eksikliği yaşanmasınlar, hiçbir zaman bilmemeliler…
-
Merhaba Şule ablacım.. Öncelikle doktor olmadığınızı biliyorum. Yazdıklarımdan ötürü ”ben doktor muyum?” diye içinizden geçirebilirsiniz ☺️ Aksine bir psikiyatriye gidip hapa boğulmaktansa, evde elimden geleni yapmaya çalışıyorum. O yüzdendir ki size ve bilgilerinize dayanarak en son size ulaştım. Allah bağışlasın 2 evladınızı ve sizi severek ve örnek alarak izliyorum. Sorun şudur ki, 23 yaşındayım ve henüz 3 aylık yeni mezunum. Herhangi bir işte çalışmıyorum. Kitap okuyorum, dil öğrenmeye çalıştım, resim yeteneğimi geliştirmeye çalıştım. Çünkü günün bir çok saati uyuyorum. Yeme alışkanlığım yok denecek kadar az. Haftada belki 1 bardak su içiyorum. İhtiyaç hissetmiyorum. Sabaha karşı 4-5’te dahi uykum gelmiyor, zorla uyuyop akşam 6’da zorla uyanabiliyorum. Kahvaltı, öğle yemeği yok. Akşam belki… Ve ben ailemle yaşıyorum. Bir annenin gözü önünde evladının bu şekilde yaşaması… Düzene sokmayı çok denedim inanın. Alarmlar kurdum, spora başladım, ne bileyim bin birtürlü. Fakat 5. günü bulmadan yine uyku, yine huzursuzluk. Yani 23 yaşındayım ama gram hiç bir işe hevesim, ne bileyim merakım yok. Depresyonda olduğumun farkındayım… Size şunları yazarken boğazım düğümlendi kendi halime. Yaşarken evet zor, anlatırken daha zormuş. Meselâ dün gece 1’de uyumama rağmen bugün akşam 5’te uyandım fakat 7-7 buçuk’ta yine uyku hali başladı. Normalde B12 eksikliğim var zaten. Bunun için kullanmıyorum herhangi bir hap da. 40 kiloyum bu arada. Yani, 23 yaşında genç bir kızım ama kendimi kadın olarak bile hissedemiyorum. Bu konuda kendim iyileşebilir miyim? Yani… Ne yapabilirim?.. Ya da ne yapmam gerek? Mezun olduktan sonra başlamadı… Üniversite döneminde çalışırken çalışıyordum. Şubat ayında işten çıktım, o zamandır böyleyim. Ama ondan önce de psikolojim normal değildi zaten, çocukluktan gelen bir hasar aileden kaynaklı. Ben ona alışığım. Ama artık kendim aile kuracak yaştayken böyle şeyler hissetmek, yaşamak. Ki evlilik düşündüğüm biri de var. Şu an onu da istemiyorum. Çünkü bu şekilde sağlıklı bir evlilik olacağını düşünmüyorum… Önce kendimi iyi etmem lazım diyerek sana kadar geldim… Hakkını helâl et ❤️ Allah’a emanetsiniz.
Her ne kadar isim bahsetmemiş olsam da, özel soruların tamamını değil, sadece konusunu soru kısmına yazıyorum fakat arkadaşımın durumunu özellikle açıklamak istedim çünkü benzer durumlarla ilgili yazan da çok arkadaşım var. Aslında sizin de bahsettiğiniz gibi evet, ben bir doktor değilim. O yüzden cevap verebilecek doğru kişi de değilim ama değinmek istediğim bir iki nokta var: Birincisi, çocukluktan gelen ve farkında olduğunuz sorunlar her ne ise, bunları bildiğiniz için öncelikle onları iyileştirmek gerek bence diye düşünüyorum. Çünkü yaşanmışlıklardan ötürü vücut dinlenmek istiyor, kendini uyuyarak korumaya ve belki de unutmak için uyku haline getiriyor olabilir. Yani bilinç bunu kendi hesaplamalarına göre, sizin için en iyisinin bu olduğu kanaatine vararak yapıyor olmalı. O yüzden ilk önce bilinçaltı temizliği gerekiyor. Bu da sizi ve beni aşan bir konu. Bir uzman ama gerçekten iyi bir uzmana gitmeniz hakikaten bu anlamda şart. Benim de bu tür yaşanmış ve aşamadığım geçmiş yaşam tecrübelerim vardı. Aşmam uzun yıllarımı aldı fakat ben bunu “kendini imgeleme” yöntemiyle başardım. Elbette hemen iki kerede olmadı, çok defa çalıştım bunun üzerine. Buna da kısaca değinmem gerekirse; Önce sakin bir yerde oturarak gözlerim kapalı o ana döndüm. Şimdi bedenim ve bilincimle, geçmişe yolculuk yapar gibi hayalimde o zamana gittim. Sonra kendimi karşıma aldım. Ama bunu yaparken de hem o kişi hem de şimdiki zamandaki ben olarak yaptım. Kendime kendi duygularından bahsettim. “Evet biliyorum, haksızlığa uğradın ve üzgünsün. Kimsenin seni anlamayacağını düşündün ve bunlar hep onun suçu” vs. gibi. Sonra kendime sarıldım. Hep yanında olduğumu söyledim vs ama aslında bu konu daha detaylı bir konu. Daha iyi anlatmam için neredeyse bir kitap yazmam gerekir. O yüzden bir uzmanla görüşüp, kendinizi de bu şekilde imgelerseniz, daha rahat ve çabuk atlatırsınız. Ve yukarıdaki sorularda da bahsettiğim gibi, bu durumları yaşarken kendime hep şunu söyledim: Şule, herkes bildiğinin en iyisini yapar. Onun da en iyi bildiği şey bu kadar. Daha fazlasını bekleme ve bu yüzden ondan nefret etme. Affetmeyi de öğrenmelisiniz bir de. Hem kendinizi, hem de karşınızdakini. Ayrıca siz şu an bunu yaşamasaydınız, belki de bu durumu yaşayan insanları anlamayacak ve hatta onları yargılayacaktınız. Belki de bencil biri olacaktınız (ya da benzeri farklı bir karakter özelliği de olabilir tabii). Bu olay, yaşanılan her ne kadar kötü de olmuş olsa, size bir şeyler kattı, sizi büyüttü. Mevlana’nın bahsettiği “hamdım, piştim, yandım” gibi, yan ki sen ol, potansiyelinin en iyi olması gereken yere var. Ayrıca O’na dua edin, tevekkül edin. O tevekkül ki, onun denizinde yüzmek gibisi var mı, kendini daha iyi güvende hissetmenin başka bir yolu var mı, onun sularındaki bilgelik, onun sıcaklığındaki huzur başka bir yerde var mı… Ve belki alakasız gelebilir fakat bunu da muhakkak söylemeliyim: Beslenme konusu. Beslenme konusuna dikkat ettiğiniz sürece, hem bedenen hem de ruhen inanılmaz derecede iyileşiyorsunuz. Çünkü yediklerimiz vücudumuzdaki ya faydalı ya da zararlı bakterileri besliyor. Zararlı bakteriler beslenirse ona göre hormon üretiyorlar ve çoğalıyorlar ve komik gelecek belki ama hobileriniz, fobilerinizden tutun da canınızın çektiği yemeğe, hissettiğiniz duyguya, bulunduğunuz ruh durumuna bile direkt etki ediyorlar. Gerçek Tıp kitabını muhakkak okuyunuz ve bu konuda lütfen diyorum, lütfen bu kitabı okuyunuz. Ayrıca, hls-cekimyasasi.com sayfası da bana çok şey katmıştır. Azımsanamayacak kadar çok şey katmıştır hem de. Değişim kendinde başlar. Ve o kendin de, bilinçaltı temizliğiyle olur. Son olarak da bu durumu etkileyen diğer bir konunun epifiz bezi olduğunu düşünüyorum ekstra. Bu konuyu da detaylı olarak blogta paylaşacağım fakat epifiz bezinin iyi çalışması ve kireçlenmemesi için ona iyi bakmalı, ona göre beslenmeli ve uyku saatlerine uymalısınız. Biyolojik bir saatimiz vardır. Bedeniniz bu şekilde uyumaya alıştığı için de zorlanıyorsunuz. Ama biraz gayret, biraz tevekkül, biraz kendine güvenle üstesinden geleceğinize inanıyorum. Ve doktor olmadığım için bunu söylemek benim haddim değil fakat fikrimce belirtmek istediğim bir konu daha var ki, bence ilaç hiçbir zaman almayın. Son ama sonun sonu çare olsun bu ilaç. Ondan öncesi için lütfen bu dediklerime dikkat edin ve uygulayın derim. Dualarım sizinle.
-
Ev yapımı deodorant tarifinizi tekrar verir misiniz?
2 yemek kaşığı Gerçek, soğuk sıkım hindistancevizi yağı, 1 yemek kaşığı nişasta ve 1 yemek kaşığı da karbonat. Fakat bu tarifi nişasta kullanmadan yapan arkadaşlarım da var. Buzdolabında muhafaza edilmesinin neden bozulmaması. Çünkü sağlıklı olan buzdolabında bekletilmesi. Başka bir arkadaşım da şu şekilde yapmış ve bana çok daha cazip geldi. Bunu da kesinlikle deneyeceğim: 2 yemek kaşığı hindistancevizi yağı, 2 yemek kaşığı karbonat, 1 çay kaşığı yasemin yağı. Sonrasında bu karışıma başka yağlar da eklemiş arkadaşım ve kesinlikle ter kokusunu önlüyor ve içerisindeki yağlardan dolayı da harika kokuyor diyor. Ki bunu söyleyen arkadaşımın da her sözüne güvenilir.
-
Erkek arkadaşımı sosyal medyada başka bir kadınla konuşurken yakaladım, sence ne yapmalıyım Şule Abla? Ve onu çok seviyorum, aşığım…
Aşk diyoruz hep, aşk. Peki yaşadığımız duygunun adı gerçekten aşk mı yoksa biz aşk sanıyor olabilir miyiz? Bunu iyi anlamamız lazım çünkü aşk öyle bir şey ki, bazen ihtirasla, bazen tutkuyla, bazen merakla, bazen hevesle ve bazen de ulaşılamamakla karışabiliyor. Bu duygu öyle bir duygu işte. Onu iyi analiz etmemiz lazım. Benim için fark etmez de diyebilirsin, hissettiğim duygu benim için yeterli de diyebilirsin. Bu cevap da yanlış bir cevap olmaz sen mutlu isen ama bundan sonrası için şuna ne kadar inanıyorsun: Ya gerçekten aşık değilsen ve bu bahsettiğim duyguların biri ile aşkı karıştırıyorsan, gerçeğe uyandığında, sadece mecburiyetlikten yanında olduğun biriyle bir ömür geçirebilecek misin? Cevabın yine evet ise, yine tamam. Bunları kendine sorman için söylüyorum. Peki başka bir yönden bakalım: ya gerçekten aşık değilsen ve bir gün aşık olursan, o zaman ne yapacaksın? Aldatmak asla bir seçenek olmamalı evet ama zorlanır mısın? Sana “aşık değilsin” demiyorum. Sorguladığım şey, anlattığın ve hissettiğin bu duygular gerçekten bir aşk mı yoksa değil mi? Duygunu tanıman için naçizane ayna tutmak istiyorum sana. Sana senin aşık olmadığına inandırma gibi bir çabam yok, haşa. Lütfen öyle algılama. Sadece kendine bu soruyu sor diye en baştan ifade etmek istedim. Ayrıca Aşk Sadakat Eş yazımı da lütfen oku.Diğer bir konu; aldatılmak… Erkek arkadaşın başkasını beğenmiş olabilir, bu noktada suçlu kimse yok. Çünkü burada kötü bir durum yok. Ama iş, duygudan fiile geçtiyse işte orada bir sıkıntı vardır ve bence (kişiyi tanımadan yargılamak doğru olmaz evet ama yüksek ihtimalle) bunun devamı gelir. Elbette ki suçlu olan kişi ağlar, nasıl yaptım bilmem der ve belki de bana büyü yapıldı bile diyebilir. Ama ben, ikinci bir şans vermez idim fakat bu sadece benim düşüncem. En doğru kararı verecek olan kişi sensin, ben değil. O yüzden fikrimi söylemekten ötesine geçemem.İnsan ruhunun göğüs kafesinde olduğunu ve 21 gram ağırlığında olduğunu duymuştum. O yüzden “içim sıkılıyor” derken aslında ruhumuzun bize mesajı oluyor. Buna gönülden inanan ve her seferinde ben de bu durumu yaşayan biri olarak; hislerine ve sezgilerine güven derim. İçindeki ses ne diyorsa dinle, pişman olmazsın ve onun yönlendirmelerine dikkat derim.Tabii tüm bunları yaparken bu durumu takıntı haline getirmemen lazım ve işi paranoyaya bağlamaman lazım. Kendiliğinden geliyorsa bu his, kulak ver. Bence…Varlığına inandığım bir başka konu da kuantum ve çekim yasası… Hayat bize bir problemle geliyorsa, mutlaka bizim hayrımızadır. Mutlaka bizi olmamız gereken en iyi kişiye dönüştürmeye, bir şeyleri anlamamıza ve farkına varmamıza neden olmak için yaşıyoruzdur. Ve hayat, öğrenmemizi istediği şeyi biz öğrenene kadar benzer olayları yaşatmaya devam edecektir. Kişiler değişir ama senaryolar hep aynı seyreder. Direnmek ya da isyan etmek yerine, farkına varıp acaba burada öğrenmem gereken durum ne, neden bunları yaşıyorum gibi soruları sormak bence iyileştirmeye ve gelişime katkı sağlıyor. Çaba. Öğrenmek için, idrak için de önemli.Ayrıca alakasız gibi gözükebilir ama, fedakar olma. İyi insan olmak ile fedakar olmak birbirinden farklıdır. Kendi değerini bil. Kendine saygını kaybettirme ve duruşun olsun. Sen güçlüsün. Sen rahimsin. Kutsal bir bedensin ve kutsal bir ruhsun. Bunun farkına var ve bunu hiç unutma. Bunu ne kibre çevir ne de buruşturup kenara at. -
Hamileyim ve bebeğim için en iyi şekilde anneliğimi sürdürmek istiyorum. Nereden başlamalıyım?
Hislerinize güvenin. Rahat olun. Stres yapmayın ve Çocuk Gelişimi Üzerine Kitaplar yazımdaki kitapları muhakkak okuyun. Ayrıca Hamilelik sayfamdaki yazıları da okumanızı tavsiye ederim naçizane. Değerli olduğunu düşündüğüm birçok konuyu bu kategorimde değinmeye çalıştım ve değinmeye de devam ediyorum.
-
Merhaba Şule Abla. Benim 10 yaşında bir erkek kardeşim var. Şu an ortaokula başladı. Çekingenlik sıkıntısı var. Bu da kendine güvenmemeden kaynaklı sanırım. Sosyal bir çocuk değil. İlkokulda da böyleydi. Sakin bir çocuk aslında ama ani sinirli hareketleri var. Bu konuda ne tavsiye edersiniz ya da hangi kitapları okuyup, sorunun kaynağını bulabilirim? Teşekkür ederim ?
Yine bu soru da benim cevaplayabileceğim bir soru değil, kesinlikle bir uzmandan yardım almanız gerekir fakat yine naçizane fikrimi belirtmem gerekirse; kardeşinizin karakteristik yapısı da böyledir ama onun dışında, belki çocukken yaşadığı bir travma da söz konusu olabilir. Ya da üzerinde anne baba kaygısı, korkusu da yaşıyor olabilir, ya da başka bir yetişkin ile ilgili de olabilir tabii. Mesela kendimden örnek vermem gerekirse; benim babam çok sert bir adam. Hele ki gençken daha da sertti. Bizi dövmezdi ama öyle bir yüz ifadesi, öyle bir sert bakışı vardı ki; bırakın içimin titremesini, yer yarılsa da yerin dibine girsem, ortadan tamamen kaybolsam, ölmek de değil; tamamen yok olsam diye düşünürdüm. Düşünebiliyor musunuz bir çocuğa yapılan eziyeti. Sorsanız dövmemişlerdir ama bu da bir şiddet türüdür. Belki kardeşiniz de böyle bir durum ya da durumlarla karşılaşmış olabilir. Ve yaşı ilerledikçe de, kendini ifade edemediği ve içine attığı için de bunu kimi zamanlarda öfke patlaması olarak yansıtıyor olabilir. Ki ergenliğe girdikçe bu patlamalar çoğalacaktır. Hele ki gücü yetmeye başladığında daha da artabilir… Ben böyle olduğunu düşündüm. Aslında kardeşinizi konuşturmanın, size güvenmesini sağlamanın yolunu bulmanız, ona sorguyla değil tam bir abla olarak yaklaşmanız ve bunu yaparken de dikkatle hareket etmeniz gerekir, fikrimce. Kendini yetersiz görüyor olabilir, hata yapmaktan korkuyor olabilir, içinde incinmişlikler olabilir, özgüveni ve güveni olmayabilir. Zor bir durum çocuk için. Ama bu yarasını sarması ve iyiye dönüştürmesi için ona önce kendisi kendisine yardım edebilir. Bunun için de sizin ayna olmanız ne güzel bir hediye olur… O yüzden asıl meseleyi de bulmanız iyi olur fakat bunu GERÇEK BİR UZMANDAN (çünkü herkese güvenmiyorum ben bu konuda) yardım alarak ilerleyin derim. Farkındaysanız ben de tahminen kardeşiniz gibi bir çocuktum ama şimdi binlerce kişiye sesleniyorum, konuşuyorum, televizyona bile çıkıyorum. Yani aşar, yeter ki kendi gücünün farkına varsın ve siz de elinden tutun… Görkem Kantar Arsoy’un Sarıldığımız Gün isimli bir kitabı var. Faydası olabilir diye umuyorum. Dualarım sizinle.
-
İkizinizin eşi veya sizin eşiniz, ikizinizle sizi karıştırıyorlar mı?
Bir kere karıştırdılar, evet 🙂 İkizimin eşi yani eniştem beni Tuba sandı. Tabii tahmin edebileceğiniz espriler de dönmedi değil sonra 🙂 Olabilir, napalım 🙂
-
Kendini regüle etmek nedir, sinirlenince nasıl sakinleşebilirim?
Ben, oldukça öfkeli ve sinir kontrolünü yapamayan bir karakter idim. Ayrıca çok çabuk sinirlenir, sinirimden oturur ağlar, sonra neden ağlıyorsun, bu ağlamayı neden engelleyemiyorsun, sen bu kadar mı güçsüzsün deyip bir de üzerine kendimle kavga ederdim. Ama nasıl bir stres, nasıl bir öfke, nasıl bir sinir ki sormayın… Sonra kitapları okudukça bibliyoterapi, yani kitapla kendi kendini tedavi yöntemiyle kaymak gibi oldu sinirlerim 🙂 İyiyim, gayet iyiyim. Ayrıca, Nilüfer Devecigil’in Işığın Yolu kitabı da yine bu konuda iyi bir örnek.
-
Şule Hanım, çocuğunuz ben eş cinselim deseydi ne yapardınız?
Bu soruya cevap vermem zor çünkü nasıl bir duygu durumu içinde olurum, bilemiyorum. Ama sanırım şöyle bir yol izlerdim: Öncelikle sakin davranırdım. İfademin içinde öfke, şaşkınlık ya da hüzün olmamasına dikkat ederdim. Sonra da her ne olursa olsun, her zaman yanında olacağımı söylerdim. Ve durumu irdelerdim: Bu durum psikolojik mi yoksa ruhsal bir durum mu diye? Mesela, kullandığımız her türlü parfüm içeren ürünlerde sentetik hormon bulunur, o yüzden ben artık evde kimyasal neredeyse hiç kullanmıyorum ve çok yakın zamanda kimyasal ürünler sıfır olacak, deterjanlar ve şampuanlar da dahil. Çünkü bu, cinsel tercihleri de etkiliyor, kısırlık ya da kadınsal hastalıklara da neden oluyor sonucuna vardım araştırdığımda. Sonrasında da konuyu kendisiyle tüm içtenliğimle konuşur, işin artısını eksisini değerlendirir ve uzmandan yardım almak için onu ikna ederdim. Onun yanında olmazsam, onu kaybederim, bunu biliyorum. Her ne olursa olsun o benim evladım. Doğruyu gerekirse birlikte bulacağız.
-
Açlık orucu hakkında bilgi verir misiniz?
Bu konuyu detaylıca paylaşacağım fakat biraz daha zamana ihtiyacım var çünkü hala oruçlarım devam ediyor. 11 hafta sürecek açlık oruçlarım ve ben şu an 3 haftayı doldurdum henüz. Herhangi bir rahatsızlığım yok fakat her insanda olduğu gibi bende de toksin maddeler var ve onlardan arınmaya çalışıyorum. Ayrıca, hiçbir rahatsızlığım olmamasına rağmen, oruçlarıma devam ederken kadınsal bir rahatsızlığım olacağını fark ettim. Daha net ve daha detaylı konuşabilmem için biraz daha zamanım var ve ben kimseyi yanlış yönlendirmek istemiyorum. Çünkü burada söyleyeceğim ve tavsiye edeceğim her şeyden her zaman sorumluyum. Bu sorumluluk da “vicdan sorumluluğu” ‘dur benim için. O yüzden emin olmadan bir şey söyleyemem. Fakat şimdiden herkese gönül rahatlığıyla bu orucu tutmasını söyleyebilirim. Şimdiden kimyasal olan her şeyin kokusu beni rahatsız etmeye başladı bile. Dayanılmaz kötü kokuyor önceden bayıldığım parfüm kokuları, kremler, deterjanlar. Çok fena hem de…
-
Şule Hanım çocuğum okula alışmıyor, ne yapmalıyım?
Okul dönemine dair detaylıca Şimdi Okullu Olduk yazımda bahsettim. Bu linkten ulaşabilirsiniz.
-
İnsan kendini, içindeki umudu kaybetmemek, iyi bir şeylere mutlaka az da olsa sahip olabileceğine inanmak, bu hisse inanarak o anı güzel geçirmeyi nasıl başarır? Tanıştığımız insanlar, kendi ailemiz, anlaşmazlıklarımız hep bir yıkım yaratıyor… Güçlü kalmak, umutlu olmak ve kendimiz için hayal kırıklığı olmadan bir şeyleri başarmak isteği gün geçtikçe azalıyor… Sizin bu hikayeniz bana bu satırları çağrıştırdı??
O halde ben de kendi penceremden gösterdiğim dünyamın biraz daha iç kısmından bahsedeyim, biraz daha perdeleri aralayabilirim şu an sanırım: Hayat bana, beklentisiz olmayı ve insanları olduğu gibi kabul etmem gerektiğini öğretti. Bu duyguyu idrak edip bir de hayatımda bu şekilde aldığım zaman kişileri ve insanlarla olan ilişkilerimi, artık daha az yaralanır oldum. Ve kendi işimi kendim halletmeyi öğrendim. Artık kimseden beklentim olmadığı için, her işimi kendim yapmaya ve ÇÖZÜM BULMAYA odaklanıp, bunu isyanla değil tam tersi tevekkülle yapınca hem duygusal zekamı artırdığıma, hem kitaplara daha çok bağlandığıma, hem kendime ve çevreme faydalı olduğuma, hem daha olgunlaştığıma, hem daha güçlü olduğuma, hem de potansiyelimin aslında ne kadar yüksek olduğuna kanaat getirdim. Evet, umudum var ama bu umut önce Yaradan’dan, O’na olan inancımdan geliyor. İkinci olarak da kendime. Kendime güveniyorum. Artık kimseler kırılmasın diye susan bir Şule yok. Ama patavatsızca ya da bencilce davranan Şule de yok. Sınırı var, çizgileri var. Hayat karşıma bir sorun çıkarıyorsa, elbette yeni bir şeyler öğrenmem içindir. Yoksa ne hayatın ne de kaderin bana bir garezi yok. Nasıl baktığımız önemli, nasıl gördüğümüz. Yani aslında paradigmamız…. Sen değişirsen herkes değişir. Saygı istiyorsan, önce sen kendine saygı duy ve kendini o noktaya getir. Bir duruşun olsun, bir netliğin olsun. Hepimiz bilmek zorundayız. Başarabildiğimiz kadar, okuyabildiğimiz kadar. Merak, korteksin işidir ve merak duygusuyla korteksi çalıştırmak lazım. Yoksa çözüm bulamazsın. Kadere inanmak ile kaderci olmak çok farklı şeylerdir. İkisini birbirine karıştırmamak gerekir fikrimce. Ayrıca Mutlu Kadın Olabilmek yazımı da okumanızı tavsiye ederim.
-
Şule Hanım çocuklarınıza abur cubur yerine ne veriyorsunuz?
Abur cubur ve sağlıklı beslenmeyle ilgili 4-5 tane yazım var. Onları okumanızı naçizane tavsiye ederim. Onun dışında, ben çocuklara atıştırmalık ne yapıyorum? Blenderim var bir tane. Onda ÇİĞ kuru yemişleri çekiyorum. İçine gerçek ve katıksız hurma özünü şeker niyetine koyuyorum. Sonra muz, elma gibi herhangi bir meyve fakat meyve tek çeşit. Fakat onun dışında kuru kayısı, hurma da ekleyebiliyorum. Mor olan meyveleri ve özellikle de yaban mersini gibi meyveleri sık tüketmeye özen gösteriyorum yükselen dolar fiyatları izin verdiği müddetçe diyelim (Evet, sitemim var)…
-
Pişik probleminde ne yapıyorsunuz?
Çocuk doktorumuz Ayla Özcan, “Bu durum özellikle diş çıkarma dönemlerinde belirgin hale gelir. Önemli olan sık bez değişimi bezsiz havayla temasın artması önerilir. Alt temizliği yapılırken ıslak mendilin hiçbiri kullanılmamalı. Ya mendiller iyice yıkanarak kullanılmalı ya da pamuk ıslatılarak temizlik yapılmalıdır ve sonunda cilt kurutulmalıdır. Çok sık yıkama da yapılmamalıdır. Özellikle popo deliği etrafına lokalize pişiklerde inek sütü alerjisi akla getirilmelidir. Pişik olmaya başladığında soğuk sıkım has zeytinyağı veya eczaneden alınmış aynısefa (calendula) yağı sürülmeye başlanmasını tavsiye ederiz. Pişiğin çeşidine göre farklı organik yağ karışımları da tedavide kullanabiliriz. Öyle bir durumda bebeği görmemiz de gerekebilir. Ek olarak bazı gıdaların tüketilmesi de pişiğe neden olabilir” diyor.
-
İki çocuk arasındaki yaş farkı kaç olmalıdır?
Yine bu soru da benim cevaplayabileceğim bir soru değil fakat fikrimi sorarsanız; bence iki çocuk arasındaki yaş farkının 4 olması idealdir diye düşünüyorum çünkü çocuğun anneden ayrılabilmeye ve sosyalleşmeye başladığı yaş aralığı 4 imiş. Psikiyatrist Nusret Kaya, anne rahminin ve psikolojisinin hazır olması için de ilk doğumdan en az üç yıl süre geçmesi gerektiğini söylüyor.Bunun yanı sıra aile içi iletişim, ailenin psikolojisi, maddi durum, ebeveynlerin ikinci bebeğe hazır olması gibi etkenleri de düşünürsek bu noktada anne babanın da kendi yaşam şartlılarının maddi ve manevi koşullarını da değerlendirmesi gerekir diye düşünüyorum.
-
Kardeş kavgalarının önüne geçemiyorum. Ne yapabilirim Şule Hanım?
Benim uyguladığım yöntemleri ben Kardeş Kıskançlığı, Kardeşimi Kıskanıyorum , Bebek Konuşuyor, Annem ve Babam Artık Beni Sevmiyor ve Ağlayan Çocukla İletişim yazılarımda bahsettim. Her bir yazıyı okumanızı gerçekten tavsiye ederim. Başlıkların üzerine tıklayarak her yazıya da ulaşabilirsiniz.
-
Şule Hanım çocuğum gözlüğünü takmıyor. Ayrıca hangi gözlük markasını kullanıyorsunuz?
Hira yedi aylık iken gözlük takmaya başladı ve bir bebeğe gözlük taktırabilmek gerçekten zordur. Ben de çareyi, saç tokamı gözlüğün arkasına dikerek buldum. Gözlük ipleri çocuğun gözlüğü tutmasına yardımcı olamıyor maalesef ve kenarlardan çıkıyor. O yüzden sürekli olarak gözlüğü çıkarıp duruyorlar. Ben de orta kalınlıktaki lastik tokamı kesip, gözlük saplarının ucunda bulunan deliklerden geçirerek diktim. Böylece o arkadaki lastik hem sabit kalmış oldu, hem de çocuğun yüzünde gözlük oynamamış ve böylelikle rahatsız etmemiş oldu. Tam olarak kafasının genişliğine göre ayarlayarak diktim.
Ona rağmen gözlüğü hala çıkarmak istiyorsa, hemen geri takmayıp bir müddet bekliyorum ki inatlaşma olmasın ve antipati oluşturmasın. Evde olduğumuz zamanlarda gözlüğü çıkarmak istediği oluyor ara ara yine de tabii. Ama ciddi bir sorun ya da red hiç yaşamadık. Harika bir çözüm oldu bu. Markasına gelince; inanın markasını bilmiyorum. Gözlükte olması gereken özellikler vidasız olması, silikon malzeme olması ki düştüğünde kırılmasın, burunluksuz olmalı ki burun şekline zarar vermesin. -
Kulak ağrısı için bahsettiğiniz bir kür vardı, onu paylaşabilir misiniz?
Yine doktorumuz Ayla Özcan sayesinde ne antibiyotik ne de ilaç kullanmaya gerek kalmadan kulak ağrısıı sonlandırıyoruz şükür. Doktorumuzun yönlendirmesi ile birlikte hemen ağrıyan kulağına 2-3 damla soğan suyu damlatıyorum (kulak zarı delik olmadığı için bunu uygulayabiliyorum. Zarda delik olsaydı soğan suyu damlatmazmışız). Soğan suyunu damlattıktan sonra yaklaşık olarak 10-15 saniye kadar yan yatırmaya devam ettim ki soğan suyu iyice nüfuz etsin diye. Hemen etkisini gösteriyor?? Günde üç kere bunu uygulamalıymışız. Daha sonra kaynayan suyun içerisine, buzdolabında bütün olarak (yani kabuklarıyla) dondurduğum limonlardan birinin kabuklarını kaynayan suyun içerisine rendeliyorum. Rendeden sonra da limonu bütün olarak kaynar suyun içine atıp, suyun altını kapatıp bir tutam ıhlamur çiçeği ekliyorum. 15 dakika kadar çayı altı sönük olarak demliyorum. Bir su bardağına bu çaydan ekledikten sonra, biraz daha ılıyınca içine bir çay kaşığı kadar kestane balı koyuyorum.
-
Çocuğumun Üstün Zekalı olup olmadığını nasıl anlarım?
Bununla ilgili de yine blogumda uzunca bir iki yazım var. Onları okumanızı tavsiye ederim. Psikoloğumuz Ezgi Nur Şahin dediğine göre çocuğumuzun üstün, parlak ya da normal olup olmadığını anlamak, salt gözlemle anlaşılabilecek bir durum değilmiş. Uzman psikologlar tarafından tanılama işlemi yapılmalıymış fakat bu da yeterli değilmiş. Aileden ve öğretmenden çocuk hakkında detaylı öykü almak gerekebilirmiş. Buradaki amaç; çocukları bu şekilde etiketlemek değil, ihtiyaçlarını belirlemekmiş. Ayrıca Ezgi Hanım “Zeka testleri tek başına yeterli değildir. Tanılama için hem gözlem, hem test gerekmektedir.” diyor. Testler 3 yaşından sonra yapılıyormuş ve zekanın büyük bir kısmı da 6 yaştan sonra oluşuyormuş. Ayrıca çok önemli bir bilgi daha var ki; her psikolog bu testleri yapamazmış. Bunun için de özel bir eğitim gerekliymiş. O yüzden istismara açık bir konu imiş. Çocuğun Iq skoru da aile dahil kimseyle paylaşılmıyormuş. Dolayısıyla ben de Güneş’in skorunu bilmiyorum. Tek bildiğim; “çok üstün zekalıların” skoru 145 üzeri.
-
Şule Hanım öksürükle ilgili ne yapabiliriz?
Bu soru da yine benim cevaplayabileceğim bir soru değil ama doktorumuz Ayla Hanım’dan aldığım çok faydalı bir bilgi var: “Öksürük için; cevizi kırdığımızda akciğere benzeyen bir zar çıkar. Bu zarlardan 7 tanesini bir cezvede 3-5 dakika kaynatın, ılıyınca günde 1 kez içirin . 2 yaş altı çocuklar için de yarısını içirin” diyor. Gerçekten de tam bir şifa. Tavsiye ederim.
-
Kış hastalıkları için uyguladığınız tedavi yöntemleriniz nelerdir?
Ayla Özcan’a duacıyım ve bence her çocuk Ayla Hanım tarafından muayene olunmalı. Instagramda paylaştığım bir kaydırmalı videom var. Bu videoları mutlaka izlemelisiniz. Linkini bırakıyorum buraya: https://www.instagram.com/p/BdAH0qBg4Dn/?utm_source=ig_share_sheet&igshid=1mjjpr48k7l2x
-
Güneş ve Hira hangi sıklıkla tablet, telefon ve televizyon kullanıyorlar?
Tablet, Güneş’e hamileliğimden bu yana hiç eve girmedi, o günden beri sadece ofiste kullanılıyor. Eşimin ve benim telefonlarımızda ise hiç oyun application yok ve telefonlar “özel eşya” oldukları için, izinsiz almalarına müsaade de etmiyoruz. Güneş telefonumu her almaya kalktığında “başkalarının özel eşyaları izinsiz alınmaz, annenin bile” diye uyararak, başkalarına ait olan hiçbir eşyanın izinsiz alınmayacağını, bu kişi anne ya da çocuk bile olsa saygı duyulması gerektiği mesajını her seferinde vermeye çalıştım. Hira’da da aynı şekilde davranıyorum. Fakat Hira henüz bunları anlayacak yaşta değil. Oyun ya da video izlemiyor fakat telefon da onun için keşfedilecek bir eşya olduğu için, her fırsatta eline alıyor tabii. Zaten telefonumu da böyle kırdı ? Aradaki farkı umarım daha net anlatabilmişimdir soran arkadaşlarıma… Peki tamamiyle mi telefon ve tablet yasak? Ev içinde evet. Özellikle dışarıda iken çok özel bir durum olursa, sadece o zamanlarda Youtube ‘den Sevimli Dostlar izlemelerine kısa bir müddet izin veriyorum. Ne zamana kadar bu kural sürecek? Okulla birlikte tablet hayatlarına girmeye başlayacağı zaman, tabletle tanışacaklar elbet. Ama şimdilik ve kesin olarak tablet ve telefon ellerinde asla olmayacak. Ayrıca piyano derslerinde tablet kullanmaya başladık. Derslerde tablet olacaksa, sadece notalar sayfası açılacak. Bu konuda açıkçası ben biraz katıyım. Aslında değilim, böyle olmalı diye düşünüyorum. Çocukların beyin gelişimi için uzmanların söylediği de bu. Daha detaylı bilgi için Bahar Eriş ve Mümin Sekman’ın Çocuklar Nasıl Başarır? kitabını okumanızı tavsiye ederim. Peki çizgi film izlemiyorlar mı? Evet, izliyorlar. Karakterlerin düzgün olduğu, yerel ya da İngilizce birkaç çizgi film var seyrettikleri. Sevimli Dostlar, Mother Goose Club ve Da Vinci Learning kanalı da genellikle tercih ettiklerimiz.
-
Kaşlarınıza microblanding işlemini nerede yaptırıyorsunuz?
Kaşlarıma 3 yıldır microblanding yaptırıyorum ve gittiğim yer de Bakırköy’de Tuğçem Güzellik Merkezi. Kullanılan ürünler tamamen bitki köklerinden yani doğal. Ayrıca tecrübeleri de kullandıkları ürünler gibi doğal. Kaşlarımdan çooook memnunum. +90 212 583 00 44 numaradan ulaşabilirsiniz. Yine ipek kirpik yaptırdığım zamanlarda da yine Tuğçem’i tercih ediyorum ve kalıcı makyaj da yaptıracağım. Çünkü yine az önce de bahsettiğim gibi ürünlerinin doğal ve kaliteli olması, yapılan işlemlerin de en iyi şekilde olması benim için çok önemli. Hande Yener de Tuğçem’in müşterilerinden ayrıca 😉
-
Sizi OKB üzerine rahatsız ettim, en yakınım bu konuda rahatsız ve ne tür bir yol izlemeliyiz; profilinizde yazıyor ama ayrıntılı olarak bir yerde var mı yoksa bir şey mi önerirsiniz? Onu bilemediğim için rahatsız ettim. Şimdiden teşekkür ederim.
2 tane yazım var bununla ilgili. OKB bu linkten iki yazıya da ulaşabilirsiniz. Tam olarak yenmedim henüz aslında, ama bayağı dengelendiğimi söyleyebilirim. Yazılar umarım faydalı olur. Kendime en çok şunu söylüyorum: “Şule, sakin ol, her şey yolunda. Dağınık olması sorun değil. Sen, temizliği gözünde büyütüyorsun. Hiçbir bakteri senin gözünde büyüttüğün gibi senin ardından kötülük peşinde koşmuyor. Üstelik, sen hiçbir bakterinin umurunda bile değilsin.” Ve Büyüleyici Bağırsak kitabı da bana çok şey kattı. Çünkü kitabın sonunda rahat olmamız gerektiğini bir iki cümleyle anlatmış ve kitabın konusu her ne kadar takıntı ile ilgili olmasa da, bakış açımı değiştirmeye büyük bir katkıda bulundu.
-
Uykusuzluğa nasıl dayanıyorsunuz?
Aslında uykuyu çok severim ve derin uyuyanlardanım. Hatta bir keresinde eşim beni öldüm sanmış. Heyecandan nabzımı da bulamamış, nefesimi de anlayamamış. Hatta biraz vurmuş bile ama ben gık dememişim 🙂 En son hızlıca saçımı çekince başımı oynatmışım, gene uyanmadan. O kadar derin yani aslında uykum. Fakat bir yandan da uykuya karşı dirençliyim. Yapı meselesi mi; bilmiyorum. Etkenlerden birinin de epifiz bezi olduğunu biliyorum. İlk hamileliğimde bebeğim uyanacağı zaman onu duymamaktan çok korkardım. Ama çok şükür ki insanın uykusu ne kadar derin olursa olsun, bebeğinin bırakın ağlamasını, gık dese uyanıyorsunuz. Bu da Yaradan’ın başka bir mucizesi bence.
Sevgilerimle
Yoruma kapalı.