Pikaçu’yu Neden Seçtin?

Sana çemkiriyorsam, senden hoşlanıyorumdur. Seni her gördüğümde gülümsüyorsam vardır bi bildiğim. Anlaşamadığımızda seni ikna etmeye çalışıyorsam, işte o zaman abayı yakmışımdır; olamaz mı?.. Çünkü ben, kadın beynine sahibim. Sana göre daha duygusal, sana göre daha çok konuşan, sana göre daha detaycı ve muhtemelen daha bağlı. Ama dur, ipler hala elinde değil…  Çünkü tabiattaki her dişi gibi, erkeğini seçecek olan yine benim. 

Yeter bu kadar duygusallık, konuya girelim 🙂 Kadın beyni ve erkek beyni aslında birbirinden farklıdır ve o yüzden “erkekler kadınları anlayamaz” ve biz kadınlar onları “odun” olmalarıyla suçlarız. Serkan Karaismailoğlu’nun Kadın Beyni Erkek Beyni kitabı, Nusret Kaya’nın okuduğum birçok kitabı, Oytun Erbaş’ın TedX Alsancak konuşması ve Sinan Canan’dan öğrendiklerimi harmanlayıp buradan hem beyni, hem erkek dişi beyin arasındaki farkı hem de yoğuracağımız çocukların beyinlerini konuşmak istiyorum. Konu mühim çünkü beynimiz çok farklı, dolayısıyla da 
bakış açımız çok farklı ve her iki cins de karşı tarafı suçlu buluyor. Oysaki suçlu yok adamım, bak bilim insanları ne anlatıyor: 

İlk olarak Kadın Beyni Erkek Beyni kitabından kısa kısa kesitlere değinmek istiyorum. Aslında kadın erkek ilişkilerinde kavgalarımızın çoğunun altında yatan birçok sorun, birbirimizi yeterince tanımamamızdan kaynaklanıyor. Her iki cinsiyet de olaylara kendi açısından baktığı için gördüklerini kendine göre yorumluyor. Oysaki beynimizdeki yapılanmanın farklı gelişmesi, aslında günlük hayatımızda yaşadığımız birçok anlaşmazlığın temelini oluşturmaktadır. O neden eğer birbirimizin beyinlerin yeterince iyi tanırsak davranışlarımızı da bu doğrultuda oluşturabilir ve birbirimize daha fazla tolerans gösterebiliriz. Son on beş yılda elde edilen veriler, kadın beyni ve erkek beyninin aslında birçok yönden farklılık gösterdiğini ortaya koymuştur. Kadınlar ve erkekler arasında yaşanan problemler, aslında beynimizin bazı bölgelerin birbirinden farklı çalışmasından kaynaklanır. Kadın erkek arasındaki temel farklar neledir? Kadınlar gerçekten de çok mu konuşur? Erkekler neden dinlemez? Empati yapmak erkek adamı bozar mı? İlişkide seçici olan kimdir? Hazır mısınız; Kadın Beyni Erkek Beyni kitabını muhakkak okuyun ve tabii yazının devamını da 🙂

İlişkiyi kadın başlatır, kadın bitirir… Sevgili erkekler, ne kadar yakışıklı ve havalı olursanız olun, kabul etmelisiniz ki ilişkiyi başlatan kişi biziz. Bu, yalnızca insan için değil, doğadaki tüm dişiler için geçerlidir. Meyve sineklerinden tutun da, kutup ayılarına varana kadar. Kimi hayvan güç gösterisi yapıp dişisini etkilemek ister, kimisi de dans ederek. Hatta öyle ki; dişisinden kabul görmeyince kendini alkole veren hayvanlar bile vardır. Bknz: Meyve sinekleri… O yüzden “Seni Seçtim Pikaçu” demişsek bizi cepte değil, elde tut. Lakin sevgili Kadın, sen de şunu bil ki; İlişkiyi başlatan kadınla bitiren kadın her zaman aynı olmayabilir… 

Anne karnında maruz kaldığımız testosteron, beynin sol yarıküresinin gelişimini geciktirmekte iken sağ yarıküresini oldukça hızlı bir şekilde geliştirmektedir. Bu nedenle sağ yarıküre erkeklerde daha baskındır. Erkek beyni sol yarıküresi, kadın beyni sol yarıküresine göre daha az gelişmiş olduğu için erkekler işitme ve konuşma konusunda büyük problem yaşarlar. Dil işleyişi ve muhakemeden sorumlu alan olan temporal korteksin kadınlarda erkeklere oranla daha büyük olduğu bilim insanlarınca anlaşılmıştır. Bu noktada şu kuralı okuyucuya hatırlatmakta fayda var: Beyinde bir bölge ne kadar fazla alan kaplıyorsa, o bölgenin yaptığı işte de o kadar iyidir. Yani kızlar; biz erkeklere göre daha çok konuşuyoruz. Şimdi kendimi daha iyi anlıyorum… Sonuç olarak, erkekler hem yanlış taraftaki merkezleri kullanmak zorunda kalıyor, hem de kullandığı merkezler kadınlara göre daha küçük kalıyor. Duruma bir de bu açıdan bakarsak, erkekleri bizi dinlememekle suçlamak belki de onlara yaptığımız bir haksızlıktır. . . 

Hollanda ve Portekiz’de yapılan bilimsel çalışmalar, erkeklerin beyni ile ilgili çok enteresan bir durumu gözler önüne sermiş. Ergenlik dönemindeki testosteron ve östrojen hormonlarındaki dalgalanmaların, kız ve erkeklerin beyinlerinde duyma farklılıklarını iyice belirginleştirdiğini göstermiş. Örneğin 17-25 yaş arasındaki sağlıklı kız ve erkek gönüllülere iki tip ses dinlettirilmiş. Bu seslerinden birinde kişilere müzik dinlettirilirken, diğerinde belirli bir frekansta kendini tekrarlayan parazit sesler dinlettirilmiş. Gönüllüler sesleri dinlerken, eş zamanlı olarak beyin görüntüleri de izlenmiş. Kadın beyninin hem müzik, hem de parazit sesini etkin bir şekilde analiz ettiği görülmüş. Yani beynin ilgili kısımları her iki ses türünde de aktif bir şekilde çalışmış. Erkek beyninde ise müzik dinlerken etkin bir şekilde ilgili alanlar çalışır iken, parazit sesi devreye girdiğinde erkek beyni bunu duyamazmış. Çok ilginç bir şekilde erkek beyni tekrar eden uyarıya daha fazla ket vurmakta imiş. O nedenle biz kadınlar, erkeklere bir şeyi defalarca söylemek zorunda kalırız ama bilimsel açıklamalara göre ise bu durum,  erkeğin bizi hiç duymamasına neden olmaktadır. Çünkü erkek beyni bizim yaptığımız tekrarları otomatik olarak “parazit” gibi algılayıp, beyindeki ilgili bölümde aktiviteyi kapatmaktadır. İşte bu nedenle erkek, duyamadığı bu tekrarlara “dır dır” adını vermektedir… Gerçekten söylemek istediğimiz bir şey varsa, önce erkeğin o an uğraştığı konu neyse ilk olarak onu ortadan kaldırmalıyız ki sadece bize odaklanabilsin. Ve tabii dekolte… Üzerinizde dekolte varsa yine dinleyemeyecektir. O yüzden ciddi meselelerde dekoltelerinizi örtün 🙂 

Kız çocukları erkek çocuklarına göre daha önce konuşur ve kendini ifade etmede oldukça farklı yöntemler kullanırlar. Araştırmacılar, bebekleri annelerini görebilecekleri ama ona ulaşmasını önleyecek bir engelin olduğu bir yere koyuyorlar. Bu engel, bebeğin üstünden aşıp geçemeyeceği bir yükseklikten oluşuyor. Doğal olarak bebek annesini görüp yanına gitmek istiyor ama engeli aşması imkansız. Buradaki kız ver erkek bebeklerin çözüme yaklaşımları arasında çok ilginç bir davranış farkı oluyor. Kız bebek sürünerek engelin yanına kadar geliyor. Daha sonra engeli geçmek için bir iki ufak girişimde bulunuyor. Engeli geçemeyeceğini anlayınca ağlamaya başlıyor. Burada kız bebeğin canı yandığı için değil, annesi ile iletişim kurmak için ağladığını görüyoruz. Her ne kadar bebeğin ağlaması söz konusu olduğunda, başkaları “hep aynı sesi” duysa da aslında bebeklerin ihtiyaçlarını ifade etmede kullandığı ağlama yöntemlerinin birbirinden farklı olduğunu biz anneler çok iyi biliyoruz 🙂 Hatta daha da ilginç olanı, onuncu aydan itibaren bebekler ağlama kavramının, isteklerini elde etmek için kullanabilecekleri bir araç olduğunu öğrenmiş oluyorlar. Böylece sahte ağlamaların da hayatına girdiği bir dönem başlamış oluyor. Deneye dönecek olursak; kız bebek bariyerin yanına gelip geçemeyeceğini anlayınca ağlamaya başlıyor. Böylelikle de annesine “beni al” mesajını gönderiyor. Peki, erkek bebek ne yapıyor? O da engele kadar sürünerek geliyor. Birkaç denemeden sonra geçemeyeceğini anlıyor. Bu noktada kız bebeğin yaptığı gibi annesi ile iletişim kurmayı düşünmüyor. O zaman da geriye tek bir çare kalıyor; o da engeli tırmanıp aşmak. Tabii engelleri aşamadığında düşüp canını yakıyor. Bunun sonunda ağlıyor ve annesi gelip onu alıyor. Buradaki ağlama nedeninin iletişim kurmak değil, yere düştüğünde hissettiği acıdan dolayı olduğunu da önemle vurgulayalım… Ayrıca yeni doğmuş bebekler üzerinde yapılan bir çalışmada, bebeklerin bulunduğu yatağın bir tarafına renkli top, diğer tarafına da bir insan konulmuştur. Burada merak edilen soru: “Bebek hangisine daha uzun süreli bakacaktır?” Sonuç: Kız bebekler sürekli olarak yanındaki insanın yüzüne bakarken, erkek bebekler insan ile ilgilenmeyip havada hareket ettirilen topa bakmıştır. Yani daha bebekken bile ilgi gösterdiğimiz şeyler birbirinden farklıdır. 

Sıra geldi yeni soruya: Erkekler empati kurabilir mi? Soruya cevap vermeden önce, beyin yapısından bahsedelim ki empatiye değinelim. Aşk Sadakat Eş yazımda beyin için şu şekilde bahsetmiştim:  Beynimiz 3 bölümden oluşur: beyin sapı, orta beyin ve neo korteks. Beyin bir bütündür fakat bu şekilde üçe ayrılır. Erkeklerde testosteron, kadınlarda da östrojen hormonu daha fazla bulunur. İnsan için en önemli hormon oksitosindir. Bu hormon sevgiyi üretir. Oksitosin erkeklerde orgazm esnasında, kadında da doğum ve emzirme esnasında salgılanır. Beyin sapının diğer bir adı da sürüngen beyindir. İlkel beyin de denilir aynı zamanda. Hayatta kalma adına; yeme, içme, avlanma, çiftleşme gibi bedeni koruyan ve neslinin devamını sağlayan komutlar burada gerçekleşir. Duygunun var olmadığı ve sadece bedeni korumak adına programlanmış, beynin en alt kısmıdır. Duygularımız ise kimyasaldır, kimyasal reaksiyonlardır. Orta beyin hissetme, empati, ön görü, duygular, anılar, merhamet duygularını sağlar. Memeli hayvanların beyninde de orta beyin vardır. Üçüncü kısım ise Korteks yani kabuk. Bu kısımda Nusret Kaya’nın kitapları ve felsefesini bilmek, gerçekten çok şey katacaktır; özellikle de biz kadınlara. Korteks ise akıl ve mantık yürütülen kısımdır. Dünya’da 2 çeşit insan var: korkularıyla hareket edenler ve korteksiyle hareket edenler. Beyin sapı gelişmişler korkuyla yaşar, neo korteksi gelişmişler de problem çözerek. O yüzden korteksi gelişmiş insanlar korkmazlar çünkü düşünürler, çözüm bulurlar. Zekanın olduğu kısımdır. Yani duygular orta beyinde (limbik sistem), zeka ise kortekstedir. Bu yazının tamamına bakın derim. Ayrıca, kadın karşısındaki kişinin sesindeki değişiklikleri ve yüz durumunu analiz edebilmedeki müthiş yeteneğinden dolayı karşısındaki kişiyi görür görmez durumunu analize edebilir. Gerilen yüz kaslarınız, sıktığınız dudaklarınız ve ses tonunuzdaki değişiklikler dişi beyinler tarafından hemen fark edilir. Şahsım adına konuşmak gerekirse de; benden asla kaçmaz 🙂 Ayrıca doğum esnasında yavru doğum kanalından geçerken oksitosin hormonu beyinde bazı bölgeleri uyararak kokuya karşı aşırı hassaslık da oluşturur. Birbirlerini kokudan da tanımış olurlar. Hatta hayvanlar için de şöyle bir gerçek vardır: Hayvanlar doğumu gerçekleştirdikten sonraki ilk 5 dakika içinde yavrularını koklamazlarsa yavrularını tanımayabilir ve hatta reddedebilirler. O yüzden yeni doğmuş yavrulara dokunulmamalıdır ki anne yavrusunu reddetmesin. Sizin kokunuz ona geçerse, ciddi kötülük yapmış olursunuz… Dedikten sonra, aşağıdaki paragraftan devam edelim: 

Korteks ve limbik sistemden bahsettikten sonra esas konuya geçebiliriz: Erkekler empati kurabilir mi? Diyelim ki bir kadına üzgün birinin fotoğrafını gösterdiniz ve eş zamanlı olarak beyin görüntülerine de ulaşıyorsunuz. Deneyi gerçekleştiren kadın,  fotoğrafta gördüğü kişinin üzgün olduğunu söylerken, beyin görüntülenmesi esnasında limbik alanının ışıl ışıl yandığı görülür. Yani bu da demek oluyor ki bir miktar kendisi de üzülür. Bu da demek oluyor ki kadın empati kuruyordur. Oysa aynı kişinin fotoğrafı erkeğe gösterildiğinde erkek bu kişinin üzgün olduğunu söyleyecek ama limbik alanı zifiri karanlık olduğu için herhangi bir üzüntü hissetmeyecektir. Limbik sistem istem dışı, bağımsız hareket edebilen bir bölgedir. O nedenle sergilenen farklı davranış modelleri, bilinçli ya da istemli olarak yapılmamaktadır. Ruhsuz ve odun dediğimiz bu adamların (ki ben yine de öyle olduklarını düşünüyorum ) limbik sisteminin sonucu olduğunu görüyoruz… 

Biraz da oksitosinden bahsedelim ki bu değerli hormonu blogumda ara ara farklı yazılarda da paylaştım, bu yazının çeşitli kısımlarında da paylaşmaya devam edeceğim. Erkeklerde testosteron, kadınlarda oksitosin hormonu ağırlıklı demiştik. Hatta Kadın Beyni Erkek Beyni kitabında anlatılanlara göre oksitosin fazla ise dişi beyin, testosteron fazla ise erkek beyinli olurmuşuz.  Kadınlar dişi beyin, erkek beyin; erkekler de dişi beyin ve erkek beyin olarak ikişer gruba ayrılıyorlar. Sizin beyniniz hangisi, onu da test edebilmeniz için tüyo da paylaşacağım. Oksitosine geri dönecek olursak; bu hormon doğum sırasında rahim kaslarının kasılmasını uyararak doğumu kolaylaştırır. Doğum sırasında ise bebeğin annesinin memesini emmesi sonucu oluşan bir refleks aracılığıyla dolaşıma giren osksitosin, sütün salıverilmesini kolaylaştırmaktadır. Yakın dönemde yapılan birçok araştırmada oksitosin hormonunun bağlılık ve sadakat konularında da rol oynadığını göstermiştir. Eğer bir kişiye oksitosin salgılatabilirseniz, o kişiyi kendinize oldukça kuvvetli bağlarla bağlamış olursunuz. Yani sevgi ve aşk, tamamen oksitosin hormonuna bağlı olarak gelişir ve bu hormonu güçlendirmenin bir yolu da dokunmaktır. Annelik güdüsünün kuvvetli devam edebilmesi için fiziksel temas önemlidir. Sevgilinize, hoşlandığınız adama, eşinize, çocuğunuza, dostunuza, arkadaşınıza dokunun. Tokalaşın. Tokalaşmak da çok önemlidir. Temas ve sarılma, aranızdaki bağı güçlendirme adına inanılmaz önemli rol oynamaktadır. 

Bir de feromonlar var ki son zamanlarda çok dikkatimi çekiyorlar benim. Bu şey, kokusuz koku molekülü demek. Sosyal ilişkileri düzenleyen, hatta seks ve eş seçme açısından da önemli bir kimyasal madde. Feromonların insan bedeninde olduğunu söylememe gerek yok aslında ama özellikle belirteyim ben gene de 🙂  Fakat kullanılan kimyasal malzemeler, deterjanlar, parfümler, hatta yediğimiz yiyeceklerdeki katkılı maddelerden ötürü, beden bu özelliğini doğru kullanamıyor. Feromonlar önemli arkadaşlar. Ayrıca Google’dan araştırmanızı tavsiye ederim. Ayrıca kimyasalsız temizlik malzemelerine, diş macununa, deodoranta ulaşabileceğinizi de bilin… 

Sevgili Talamus. Yani iç oda. Bu bölge beyin için oldukça önemli bir bölge çünkü vücudumuza gelen hemen hemen her duyu, beyinde kendisiyle ilgili merkeze gitmeden önce talamusa uğramak zorunda. yani müdürün yanına çıkmadan önce sekretere uğramak gibi düşünün. Talamus yani sekreter izin verirse, duyu yani siz, müdüre yani ilgili merkeze ulaşabilirsiniz. Örneğin ders çalışırken dışarıdan inşaat sesi geliyor. Önce bu ses sizi rahatsız etse de zamanla derse konsantre olduğunuzda bu sesi artık duymamaya başlarsınız. Çünkü talamus artık bu sesi filtre eder. Buradaki temel mantık şudur: Talamus bu ses ile ilgili bilgi kendisine ilk geldiğinde doğrudan ilgili merkeze gitmesine izin verir. Zira bu bilgi önemli olabilir. Ama daha sonra gelen benzer ve tekrarlayan uyarıları filtre eder. Bu sayede, kolunuzdaki saati ve ayağınızdaki ayakkabıyı her an hissetmek zorunda kalmazsınız. Kendimden örnek vereyim: Ben çok uyumam ama uyuduğum zaman da ölü gibi uyurum. Öyle ki, eşim bir seferinde beni öldüm sanmış. Nefesimi kontrol etmiş ama anlayamamış. Telaşlanıp nabzımı ölçmüş ama onu da anlayamamış. Sarsmış sarsmış yine uyanmamışım. En sonunda kuvvetlice saçımı çekmiş korkudan. Daha da uyanmasam pencereden atcaktı herhal… Neyse işte, saçımı çekince benden bi ıhhh sesi gelmiş. Eşim de rahatlamış tabi, anlamış ki uyuyorum. Bense hiçbirini hatırlamıyorum. Ki böyle benzer durumları çok da yaşamışımdır. Dolayısıyla ilk anne olduğum zaman, çok korkmuştum bebeğimin sesini duyamayacağım diye ama talamus öyle ilginç bi merkez ki, bebeğimin yalnızca sesini değil, nefesini bile duyuyorum. İşte bana bunu yapan hep benim talamusum 🙂 Talamus, gerekli bilgi geldiğinde uyarır ama tekrarlayanlarda beyni meşgul etmez. Fakat sevgili talamuscuğum, lütfen yanımda horlayanlara karşı da bu meşguliyeti benden al… Onları hep duyuyorum ve sinir oluyorum. Aaaa sahi kız, şimdi aklıma geldi; acaba takıntılar ile talamusun bağlantısı var mıdır, bence kesin var, bunu bi araştırayım ben.  Peki, dedik ya hani hemen hemen her duyu talamusa uğruyor. Uğramayanlar hangisi; söyliyim mi? Koku. Aslında bu özellik, kokunun ne kadar derin ve hayati bir duyu olduğunu göstermektedir. Zira koku bilgisi o kadar ayrıcalıklıdır ki asla filtre edilemez. E o zaman kokuya nasıl adapte oluyoruz? Örneğin bir odaya girdiğimizde ağır bir koku algılasak da bir süre sonra o kokuyu artık hissetmeyiz. Üstelik çok da hızlı gerçekleşen bu durumu nasıl açıklayabiliriz o zaman? Aslında koku duyusunu baskılamak beyin düzeyinde değil, burun kısmında olmaktadır. Yani söz konusu aynı kokunun koklanması olduğunda, burundaki reseptörlerden algılanmakta ve beyne herhangi bir uyarı gönderilememektedir. Yani talamus kokuya söz geçiremeyeceğinden daha en dış kapıda bir engelleme söz konusu olmaktadır. Koklayarak hayati durumları da fark edebiliriz. Şimdi, feromonlara tekrar dönecek olursak; Yunanca anlamı hormon taşımak’tır. Bir koku sinyalidir ama bu koku sinyali diğer kokularda olduğu gibi bilinçli düzeyde algılanmamaktadır. Feromon sinyali beyninizin derin bölgeleri tarafından algılanır ama bu algı sizin bilinç düzeyinize ulaşmaz. Özetle söylemek gerekirse feromon, kokusu olmayan bir kokudur, birçok hayvanda olduğu gibi insanlar için de önemlidir. Eş seçiminde önemli bir unsur olduğunu söyleyebiliriz, her ne kadar insanlar üzerindeki etkisi tam olarak anlaşılamasa da. Ayrıca korkunun da mutluluğun da kendine has kokusu vardır. Bir onu anlamasak da. İnsanlar korktuklarında vücutlarından salınan kokunun kimyasal içeriği, kişileri çevresel uyaranlara karşı daha duyarlı hale getirmektedir. Aslında bu durum da çok mantıklıdır. Zira korku durumunda tüm algıların daha kesin olması hayatta kalma açısından oldukça önem taşıyabilir. Koku, farkında olsak da olmasak da sosyal ilişkilerimizi belirleyen önemli bir unsurdur. Amigdala ve insula bölgeleri, yabancı kişi veya nesnelerin kokusuna göre aktifleşebilir. Bu bölgeler korku, tiksinme ve diğer birçok duygu ile yakından bağlantılı alanlardır. Kadınlar erkeklere göre koku konusunda daha hassastır. Özellikle de ovülasyon dönemlerinde. Konu aşk ve bağlılık olunca, üzerine bir de seksoloji eklenince, bir de oksitosin serpince; Aşk Sadakat Eş yazıma tekrar uğramanızı tavsiye ederim 🙂 

Homunkulus amcamız var bir de. Kısaca bahsetmek gerekirse; vücudumuza gelen duyular beynimizin bazı alanlarına giderler. Mesela parmağımızdan ya da dudağımızdan gelen sinyaller, beynimizin kapladığı alanda daha büyüktür. Oysaki sırtımız, dudağımıza veya parmağımıza göre vücudumuzda daha yer kaplar ama bu duruma, beynin duyularında kapladığı alana bakarsak  sırtımızın kapladığı alan, dudağımızın kapladığı alandan daha küçüktür. Yani dudak ve eller, sırta göre daha çok yer kaplarlar. Buna göre çizim yapıldığında da ilginç görünümlü bir adam karşımıza çıkar ki bu amca, Latincede Küçük Adam anlamına gelen Homunkulus’tur. Peki neye göre hangi bölgemiz daha çok hassastır dersek, ona da şöyle bir açıklık getirebiliriz: Beynin ortalarında bir yerde birbirine komşu iki bölge vardır. Bunlardan biri “duysal korteks” diğeri ise “motor korteks” tir. Duysal korteks dediğimiz bölge vücudumuzdan gelen duyuların yani dokunma, basınç, titreşim, gerilme, ağrı vb işlenip algılandığı bölgedir. Motor korteks ise beynimizin karar verdiği hareketleri yapmamızı başlatan merkezdir. Mesela bir düğmeye basmak istediğimizde ilk emir motor korteksten çıkar. Bu kısımda yani duyularda bizi ilgilendiren bölüm; duysal kortekstir. Duysal korteks hassasiyeti ve hatta Homunkulus’u gösterir.  O yüzden “Öpiyim de geçsin” dediğimiz sihirli öpücük, aslında gerçektir. Dokunma duyusu, ağrı duyusuna göre daha güçlüdür. O yüzden biz farkına varmasak da, bir yere çarptığımızda ilk işimiz acıyan bölgemizi ovmak olur. Ya da bebeğin bir yeri acıdığında, anne hemen acıyan bölgeyi öper. Bu sebeple de öptüğünüz yerin acısı hafifler.

Veee benim uzun zamandır dikkatimi çeken ve yalnız kaldığımda, yemek yaparken ya da yürüyüş yaparken hep aklıma takılan, üzerine kendi kendime tezler yazmaya çalıştığım sevgili amigdalamız 🙂 Ama ondan önce bi limbik sisteme değinelim: Paul Broca, ikinci dünya savaşında bayağı bi beyin kesip biçmiş bir amcamız. Kendisi Fransız hekim ve antropolog. Broca, korteks denilen kıvrımı aştıktan sonra, beyin sapını saran kısma limbik lob adını verdi. Limbik Latincede sınır demektir. Bu kısım, yukarıda da bahsettiğim gibi, duygularımızla ilgili bölümdür. Amigdala ise badem demektir. Badem şeklinde ve boyutlarındaki bu yapı öfke ve sinirden sorumlu olan kısmımızdır. Maymunlarla yapılan bir deneyde, önce temporal lobları alınmış maymunların korkularının olmadığını ve hiç sinirlenmediğini gözlemlemişler ama sonradan anlamışlar ki, amigdala alınınca meğer bu dürtüler ortadan kalmış. Ayrıca Bütün Beyinli Çocuk kitabı da bu anlamda bayağı farkındalık katmıştır bana. O kitabı muhakkak okuyun ki amigdalaya kendisi de oldukça geniş yer vermiştir.

Frontal korteksimiz ise beynimizde bilinçli hareketlerden ve mantıklı karar vermeden sorumlu olan bölgedir. Peki bu bölge aynı mantıklı düşünceyi yumruk yumruğa girecek kişiler ile niye paylaşmıyor? Çünkü öfke meselesi limbik sistemin uzmanlık alanı olduğu için, söz sahibi de yine kendisi oluyor. Eğer limbik sistem ve frontal korkteks bir konuda ayrışırlarsa büyük ihtimalle savaşı derin beyin olan limbik sistem kazanacaktır ki Nusret Kaya’nın dediği gibi “doğa her zaman kazanır ve orta beyin %72’lik alan, üst beyin ise %28’lik alanı kapsadığı için, doğa ve doğal olarak duygularımız hep baskın çıkacaktır” der. Psikolojik ve nörolojik olarak incelendiğinde sonuç hep limbikten yana yani… Amigdala erkeklerde kadınlara göre daha büyük bir yapıdadır. Ne kadar çok testosteron reseptörü, o kadar kuvvetli öfke patlaması anlamına gelmektedir. İşte bu iki neden dolayı basit bir olayda bile erkekte ani öfke patlamaları görebilirsiniz. Kadınlar ise anlık öfke patlamaları yaşadığında sorunu başka yollar ile çözmeye çalışır. Prefrontal alan kadınlarda erkeğe göre daha geniştir ve amigdaladan kaynaklanan öfkeyi sindirebilme gibi oldukça müthiş bir özelliği bulunmaktadır. 

Bir de hafızaya değinip, onu da amigdalayla tekrar bağlayalım: Cep telefonu numarası ezberleme, fizik formülü ya da tarih ezberleme gibi hafızalar beynin hipokampüs bölümünde gerçekleşir ve klasik hafıza olarak adlandırılır. Bir de duygusal olarak bizi etkileyen olaylar vardır ki bunlar da amigdala aracılığıyla beynimizde depolanır. Yani amigdala duygusal hafızadan da sorumludur. Özetle, bilgisel hafıza hipokampüs aracılığıyla oluşurken duygusal hafıza aimgdala aracılığıyla oluşmaktadır. Bu iki hafıza tipi arasındaki en önemli ayrıntı, hipokampüs aracılığıyla öğrendiğimiz bilgiler tekrar edilmedikleri müddetçe unutulamaya mahkumken amigdala aracılığıyla öğrendiğimiz bilgiler asla unutulmamaktadır. Bu durum aslında çok mantıklıdır. Zira bir olay sizi duygusal anlamda çok etkilediyse, o olayla ilgili bilgiyi unutmamak sonrası için önemli bir anvataj olacaktır. İşte bu nedenle öğrendiğiniz bilgiyle duysal bağ kurmak önemli bir hale gelmektedir. Böylece duygusal bağ kurmuş olduğunuz bilgiyi hatırlamak daha kolay olacaktır. Anne karnında maruz kalınan testosteron hormonu sol beynin gelişmesini geciktirmekte olduğu için erkekler sağcıdır. Sağ yarıküre genelci, sol yarıküre de detaycıdır. Bu farktan dolayı sağ amigdala olayların genelinin hatırlanmasında rol oynamakta iken, sol amigdala ise detayları hatırlar. Erkek milletinin de sol tarafı az gelişmiş olduğundan, detayları göremezler. O yüzden evlilik yıl dönümü ya da doğum gününü unutmaları normalmiş. Unutmamaları için bilgisayarın şifresini yıl dönümü tarihi olarak oluşturabilirsiniz diyor Serkan Karaismailoğlu 🙂 

Özetle, bizler daha detaycı, daha duygusal, daha çok konuşan, daha iyi işiten ve eşini seçen biziz. O halde, Pikaçu’yu neden seçtiğini şimdi korteksinle de çözebilirsin 🙂 Aynı zamanda işin psikolojik kısımları da var ki baba faktörü bu noktada çok önemlidir. Daha önceki Tüm Mesele Senle Sen Arasında yazımda paylaşmıştım.  Ve bir bilgi daha: Eğer sol elinizin yüzük parmağı, sol elinizin işaret parmağından daha uzunsa, sizde liderlik özelliği vardır ve erkek beyinlisinizdir demektir. İşaret parmağınız daha uzunsa da o zaman oksitosin insanısınız anlamına gelir 🙂 Kadın ya da erkek olun; beyninizi bu şekilde test edebilirsiniz ki bu da bilimsel bir bilgi zaten. Hem yine Kadın Beyni Erkek Beyni kitabında yazıyor, hem de Bahar Eriş’le bir sohbet esnasında da kendisinden dinleme fırsatım olmuştu. 

Buraya kadar olan kısım genellikle Serkan Karaismailoğlu’nun Kadın Beyni Erkek Beyni kitabından öğrendiğim bilgilerden oluşmaktaydı. Şimdi sırada Oytun Erbaş’ın TedX Alsancak konuşmasından bilgileri ileteceğim. Oytun Erbaş diyor ki hangi işlevi yapıyorsanız, o beyin bölgesi daha çok gelişiyor. Örneğin taksiciysen 3 boyut, matematikle uğraşırsan matematik gelişiyor, piyano çalışırsan piyano gelişiyor. Yani çevremize ve yaptıklarımıza göre beyin gelişiyor.  Budistlerin anksiyeteleri çok azdır. Yağmur yağar mutludur, köpek ısırır mutludur. Neden ve niçin  böylesiniz diye bir rahibi Amerikaya davet edip beynini incelemek istiyorlar ve rahip de diyor ki: “Boş ver sen benim beynimi. Böyle olmamın tek sebebi, ben tapınaklarda büyüdüm. Beni büyütenlerin kaygıları yoktu, rahattı huzurluydu.” O zaman biz kaygıyı depresyonu bütün davranışları çevremizden öğreniyoruz. O yüzden de çevre neyse biz de ona dönüşüyoruz.  

Anne ben bu okulu okumak istemiyorum dese bir çocuk; anne bayılır, anneanne ölür. Anksiyetemiz böyledir. Anneanne annesinden, o da onun annesinden öğrendi. Anneanneleri değiştirmek mümkün değil ise biz kendimizi değiştirmek zorundayız. Bu da elbette kolay değil. Anksiyeteyi yenmek zordur. Onun için biz ailemizin kopyasıyız. Çocuklarınıza nasıl davranırsanız, onlar da diğer kuşağa öyle davranırlar. Onun için bir laf var: Bir neslin üniversiteli olması için en az üç neslin üniversiteli olması ve entellektüelite gerekir.

Nöron hücresini çizen Santiago Ramón y Cajal “Her insan kendi beyninin heykeltraşıdır” demiştir. Nasıl beyin istiyorsanız, öyle yapın. Bilim istiyorsanız bilimle uğraşın. Burada on bin saat kuralı geçerli. on bin saat bilim; bilim kafası. On bin saat taksi; taksi kafası. On bin saat koridor; boş bir koridor. Onun için yapmamız gereken, çevreyi değiştirmek. Lütfen kendinize bir küçük bir çevre koyun. İçine aklı başında insanlar koyun. Bırakın insanlar sizi değiştirsin.

Mozart’ın yeteneği falan yok. Tek farkı annesi ona piyano almış, oğlum demiş bas tuşlarına. Adı MOZART olmuş. Sonuç: Yetenek çalışmaktır ama zeka vardır. Zeka daha hızlı öğrenmeyi ve sinir hücrelerinin dallanıp budaklanmasını sağlar.

Kadınların beyninde, östrojen etkisinden ötürü daha çok dallanıp budaklanma vardır. Çok bağlantılıdır ve kompleks düşünebilirler. Erkekler ise daha basit düşünüyorlar. Yakala getir’de erkekler iyidir. Çünkü evrimatik olarak erkekler avlanmış, kadınlar mağarada beklemiş, doğurmuş, çocuk bakmış. Yakala getir çok iyi olduğu için topu çok seviyoruz. Futbol sevmemiz normal. Erkekler bir şeyin arkasından koşmayı çok severler.

Paul Broca ikinci dü nya savaşında kafasına şarapnel geldiği için konuşma yetisini yitirmiş bir adamın beynini, adam öldükten sonra incelemiş. Konuşma merkezi şakak bölgesinde sol taraftadır. Adam buraya kendi adını  Broca olarak veriyor. Kadınların konuşma merkezi erkeklere göre yüzde otuz daha büyüktür. O nedenle çok iyi bir konuşma ustasıdır. Kasiyerlikte süperdir, çok iyi psikolog olurlar,  call centerdE on numaradır. Erkekler üç boyutta çok iyidir. Hacimde iyidir. Aşçılıkta iyidir. Park etmek de üç boyuttur. On bin saat park eden bir bayan da elbette park etmeyi öğrenir.

Testosteron bir erkekte ne kadar yüksekse o kadar saldırgan olur ama o kadar da lafını dinlettirir. Testosteronik erkekler dominant erkektir yani masaya vuranın lafını dinliyoruz.

Başarılı olmak için mutlaka stres gerekiyor. Çok rahat çocuk büyütürseniz başarısız olur. Çok stresli büyütürseniz de başarısız olur. O yüzden stresi dengede tutmak lazım. Uzun süreli stres iyi değil çünkü depresyona sebep veriyor yani beyin küçülüyor ve bir şey algılamıyorsun. Beyin küçülünce geri gelmiyor, o nedenle depresyon bir sonuçtur, depresyona girmeyin. alzheimer olursunuz. Dünyada en çok şizofreninin doğduğu dönem Çin kıtlığı ve Nazi dönemidir. Açlık ve kıtlık, stres yüzünden çocukların beyinlerini bozdu.

Mutluluk geriye dönük bir algıdır. Ah eski bayramlar gibi anıları biriktirin. Anılar mutluluk nedenidir, özellikle de yaşlılıkta.

Para mutluluk mudur, hayır. Ama parasızlık mutsuzluktur. Çok para mutluluk getirmez. 

Çikolatayı ilk yediğinizde çok zevk alıyorsunuz, mutlu oluyorsunuz ama ikinci, üçüncü yediğinizde o kadar zevk almıyorsunuz. Buna tolerans deniliyor. Her şeye karşı tolerans gelişiyor, bir tek kumara karşı gelişmiyor. O yüzden sürpriz yapın.

Oksitosin en önemli hormondur. Bir insan sizi güldürdü mü, sıcak davrandı mı, ona güveniyorsunuz. İnsanın elini sıkın.  En çok oksitosin orgazmda oluyor. Orgazm oksitosinlik yapıyor ve onu çok seviyorsun ve ona bağlanıyorsun. Onun için iyi bir cinsel hayat gerekli.

Homogami nedir? En iyi bir evlilik nasıl evliliktir? Homogami evliliğidir.. Kendin gibini bul yani ve onunla evlen. O evlilik çok uzun sürüyor. Yapılan araştırmalarda iyi evliliklerde burun çaplarının yani burun deliklerinin bile aynı olduğu görülmüş.

Her şey zehirdir, önemli olan dozudur. Otokontrol önemlidir. Dünyada başarılı olanların ortak özellikleri CV değil, transkript değil, okuduğu okul değil, otokontroldür. Abartmamak yani. Abartmamak aileden öğrenilir. Çocuğunuzun yatağını toplamayı öğretin. Eve belli saatte gelmesini öğretin. Ama önce siz kendinizi düzeltin. Başkalarını düzeltmeniz için önce kendinizi düzeltin. Çünkü kopyalama yapıyor. Bu davranışlar çocuğun normali olur ve onlarla yaşar. Tabletle oynama de ama kendin de oynama… 

Beyninizin küçülmesini istemiyorsanız, alzheimer olmak istemiyorsanız, dil öğrenin. Dil öğrenirseniz riskiniz düşer alzheimer için.
Egzersiz yapın. Mutlaka uyuyun ve 75 yaşına kadar gelip Alzheimer olmamış kişilerin ortak özelliği, sosyal iletişimlerinin iyi olmasıdır. haftada bir gün geyik yapmanız da faydalıdır. her şeyi abartmadan yapın; eğlenin, ağlayın, yaşayın, yiyin, için. 

Yoruma kapalı.

MENÜ