Kendi çocukluğumdan hatırlıyorum; bilhassa da ikiz olduğum için annem, babam, çevremdeki büyüklerim ikizimle beni sürekli kıyaslarlardı. Kimilerine göre bazı konularda ben, kimilerine göre de bazı konularda ikizim daha iyiydi. Zamanla bu kıyaslanma bizde, ya ben daha iyiyim ve iyi olmak için de en iyisini yapmalıyım gibi gereksiz ve üzerimize yük olan bir hırsa, kimi zaman ikizimle birbirimize karşı rekabete, kimi zaman yetersizlik duygumuza, kimi zaman da egomuzu sevgi ve iletişimle değil, öfke ve bencillikle zorladığımız, kardeşler arası bir iletişim bozukluğuna girmemize neden olabiliyordu. Bu konu, benim o kadar bilincine vardığım bir konu ki, okuduklarım ve araştırdıklarımın yanı sıra, çocukluğumda ikizimle birlikte deneyimlediğimiz bir konu da olduğu için iyice özümseyebildiğim bir konu oldu. Çocuk yetiştirmenin ne kadar dikkatle işlenecek bir konu olduğunu, kelimelerin gücünü, anne babanın bilinçli olmasının ne kadar önemli olduğunu, çocuğumla birlikte aslında tam anlamıyla anlamaya başladım.
Bilinçli anne babalar ve pedagoglar her zaman çocuklarımızı hiçbir çocukla kıyaslamamamız gerektiğini söylüyor. Peki bunu neden söylüyorlar; okudum, araştırdım ve bunları öğrendim:
Çünkü başka bir çocukla kıyaslanan çocuk, doğuştan gelen sevgiyle yaklaşma ve bakma gücünü, hırsa bırakıyor. Dolayısıyla da egonun baskın olmasına, kendini yetersiz ve değersiz hissetmesine, karşındaki kişiyi rakip görmesine, kıskanmasına, içten içe aslında o kişiyi artık sevmemesine sebep oluyor. Eğer bu duygu da sürekli olarak tetiklenirse, kişi zamanla bu duyguyu karakterine giydiriyor. Bu duyguları da aşamazsa, zamanla da ikili ilişkilerinde, iş hayatında, aile hayatında, arkadaşları arasında kalıcı sorunlar yaşamasına da sebep olabiliyor. Kendiyle aynı seviyede gördüğü bir kişiyle kendini bilinçaltında kıyaslayıp, kendini o kişi/kişilerden değersiz ya da yetersiz hissedip hem mutsuz hem de ikiyüzlü bir savaşın içinde bulabiliyor. Bu da kişinin problem yaşamasına sebep oluyor. Kimi zaman da yenilgiyi kabul edemeyen, oyunbozan çocuk; sonrasında da oyunbozan bir yetişkin olma yolunda ilerleyebiliyor. Böyle durumlarda da önceleri ağlayarak, zamanla da kinlenerek tepkilerini gösteriyorlar. Daha da ileriye gidebilecekse artık yetişkin olmuş bu birey, karşısındakine zarar vermeye kadar durumu ilerletebiliyor maalesef.. Dolayısıyla, iş dönüp dolaşıp yine anne babanın çocuğuyla doğru iletişimden geçiyor. Her zaman düşündüğüm gibi; bir kişi ne kadar suçluysa, bana göre o kişi kadar anne babası da suçludur ki sevgilerini yeterli aktaramamalarından ve doğru iletişim kuramamalarından kişi, hayatında hatalara süreklenebiliyor. O yüzden çocuk yetiştirmek çok ciddi farkındalık isteyen, bilinçli olarak yapılması gereken bir görev bana göre.
Daha sağlıklı ve mutlu bireyler yetiştirebilmek için, naçizane tavsiyelerim var; çocuklarımıza sevgiye yönelik cümlelerle yön vermeli ve yönlendirmeli, başarılarını takdir etmeli, başarısızlıklarında da yanlarında olduklarımızı göstermeleri, ağır gelen olumsuz düşünce ve duygunun içindelerse onlarla sağlıklı bir şekilde konuşarak omuz omuza olduğumuzu hissettiren, yalnızlık ve yetersizlik duygusundan uzak, sevgiyle desteklediğimiz, hırslandırarak değil azimle başarmalarını sağlamak adına iletişim kurmak, başkalarının başarı ve yeteneklerini takdir etmesini öğretmek, mutluluğun ancak paylaşarak çoğaldığını farkettirmek, çocuğa sınırlarını öğretmek, nerede durması gerektiğini anlamasını sağlamak, ebeveyn olarak sözlerinizde ne kadar net olduğunuzu farkettirmek ve her zaman göz hizasında konuşmak çok önemli. Çocukla mutlaka gözlerimiz aynı hizada; ne onun yüzü sizin yüzünüzden daha yüksek konumda, ne de sizin yüzünüz onun yüzünden daha yüksek konumda olmadan, direkt göz göze aynı hizada konuşmak çok önemli.
Unutmamak gerekir ki, mutlu insanlar sadece ailemizi değil, toplumumuzu da etkiler.
info@birannetavsiyesi.com
Yoruma kapalı.