Helikopter Ebeveyn

Mükemmel bir insan olmalı benim çocuğum. Vaktini her zaman verimli geçirmesi için elimden gelen her desteği sağlamalıyım. Sürekli kurslar, atölyeler, enstrüman eğitimleri, anne çocuk grupları, spor faaliyetleri, oyunlarla dolu, dopdolu bir program hazırlamalıyım ona. Bazen gizliden gizliye, bazen de alenen hep kontrolüm altında tutmalıyım. Arkadaşlık ilişkileri, okulda ders ve öğretmenleriyle ilişkileri, aile içi ilişkisi her zaman iyi olmalı ve herhangi bir sorunda problem çözmesine ya da başa çıkabilmesine gerek bile kalmadan hemen araya girmeliyim. Çünkü kimse benim çocuğuma kötü bir şey söyleyemez ve onun acı çekmesine, zorlanmasına asla katlanamam. O hep mutlu olmalı ve kanatlarımın altında her zaman güvende olduğunu, ben varken kimsenin onu üzemeyeceğini hissettirmeliyim. Ve tabii tüm derslerinde başarılı olmalı. Kötü gelen bir notu asla ona yakıştıramam ve kaygı yaşarım. Bu gerilimli ortamın oluşmasına hiçbir zaman müsaade etmemeliyim. Bir de hayalimdeki mesleği seçerse işte, o zaman daha da iyi olur. Ne hissettiği(m) çok değerli olduğu için, tıpkı hayallerimde onu düşlediğim gibi; doktor olmalı. Beyaz önlük de ne de güzel yakışır… Ayrıca, asla hastalanmamalı da. Vücuduna hiçbir şekilde bakteri, virüs ya da mikrop girmemeli. Girerse bi de, ay sonra mahvolurum ben. Aslında geçirilen ufak tefek hastalıklar sayesinde bağışıklığının güçleneceğini ve ileride de dayanıklı bir bünyeye sahip olacağını söyleseler de olamaz bu, onu hiçbir şekilde güçsüz görmemeliyim…

Acaba fazla mı abarttım? Yok, hayır, abartmadım. Böyle kaygılı ebeveynler var. Elbette çocuğunu çok seviyor; kendini strese sokmanın yanı sıra, çocuğunu farkına bile varmadan belki de depresyona sürükleyecek, aslında bu tutumları ile özgüvenini zedeleyecek ve “kendini gerçekleştirmesine” engel olacak fakat bunların hiçbirinin farkında değil. Bu, suçlama değil naçizane. “Ayna tutma” olarak değerlendirin. Çünkü bu şekilde çocuğuna yaklaşan bir annenin aslında hala çocuğuyla göbek bağı ilişkisi kesilmemiştir bilinçaltında, fikrimce. Kalp bağı ve beyin bağının tam önünde durur bu bağ. Dolaşımının temeli, şah damarı gibi. Çocuğuna tıpkı bağımlı gibi. Ve bunun da bir ismi var: Helikopter Ebeveyn.

Psikolog Haim Ginott’a küçük bir çocuk, annesini anlatırken “Annem, tıpkı bir helikopter gibi sürekli başımın etrafında dönmekte…” demesiyle, helikopter ebeveyn ismi literatüre girmiş. Bu ebeveynler çocuklarının üzerinden bir türlü ayrılamazlarmış. Ayrı kaldıkları her an bir şey olacak ya da işler yolunda gitmeyecek paniğini yaşar ve ayrılık süresince devamlı çocuklarından bahsederlermiş. Sanırım burada “güvenli bağlanma” yaşayamayan çocuk değil, anne oluyor. Gerçi az çok bunları hepimiz de yapıyoruz tabii hani ama hemen kendin için “acaba ben de mi?” demeden devamını oku:

Helikopter ebeveynler çocuklarına pek fazla sorumluluk vermezler imiş. Yani her şeylerini kendileri yaparlarmış. Böylece çocuk öz bakımını öğrenememenin yanı sıra bir de tabii kendine güveni gelişmiyor. Ki zaten nasıl gelişsin, antrenman yapmamış ki yavrum! Hala kolu, bacağı olan annesi var.

Çocuğun yaşadığı her şeye ortak olurlarmış. Mesela yarın “doktor kontrolü(müz) var” , “ateşimiz çıktı” gibi. Diğer bir özelliği ise, dünyasını çocuğunun merkezi yapar, hatta belki de sosyal ilişkilerinden soyutlanır ve sadece çocuğunun dünyasına odaklanırmış. Asker gibi düşünün bir nevi. Sürekli kendi çocukluk dönemiyle çocuğunun dönemini kıyaslamalar, an’ı yaşayamamalar, sırf çocuk mutlu olsun diye gerekirse yalan söylemeler, ders notlarındaki başarısızlık kaygısı ve bu kaygıyı çocuğa da aşırı derecede yansıtmalar, çocuktaki kusurlu davranışları görmemeler ya da örtbas etmeler, çocuk arkadaşlarıyla kavga ederse anında araya girmeler ve hiç şüphesiz diğer çocuğu suçlayarak kendininkini korumalar gibi birçok durumla karşı karşıya da kalırlarmış.

Helikopter ebeveynlik aslında hem ebeveyn hem de çocuk için ciddi bir mesele. Mesela annenin yerinde olduğumu düşünüyorum şimdi; “kaygıdan, öfkeden, sinirden, mutsuzluktan, enerji düşüklüğünden, sanırım böyle giderse erken yaşta hasta olabilirim!” Bunu fark etmemiz lazım…. Çocuğun yerinde olduğumu düşünüyorum; “kendi işimi kendim halledemem ben, aptalım ben, bu derslerden mutlaka 100 almalıyım, anneme şimdi ne diycem ben, anneme yalan söylesem yine de anlar mı acaba, bugün yine o kursa gitmek zorundayım, çok mutsuzum, zorla yemek yemek istemiyorum, arkadaşımla aramı bozdu, Pelin’in annesi hiç öyle değil, keşke benim annem Pelin’in annesi olsaydı, hiçbir şey yapamasam da anneme söylerim, her şey annemin suçu, bunları onun yüzünden yaşıyorum ve o bu durumu çözer, ayağınızı denk alın yoksa anneme söylerim sizi.” Sanırım bu kadar empati yeter; ergenlik döneminde direkt depresyona girerdim…  Ayrıca ilgiyle takip ettiğim Tunahan Coşkun’un Üç Ebeveynli Çocuklar başlıklı bir yazısı da var ki okumanızı tavsiye ederim. Linki başlık üzerine bıraktım.

Helikopter ebeveynliği paylaşmamın aslında iki nedeni var: Birincisi öz eleştiri yapıp, kendimize sentezlememiz ve ayna tutmak naçizane. İkincisi ise geçen gün Hira’yla (23 aylık) pazarda yaşadığımız tatsız bir olayın ardından yine ben dellenip #AnnelerDışarı demeden önce, “ama kimi anneler var ki çocuklarına dışarıda sahip çıkmıyorlar” diyen ve aslında (kimi zaman) haklı da olan kısmın neden haklı olduğuna dair, kısaca ve kendimce fikrimi belirtmek istedim. O yüzden ilk önce bu yazıda ebeveynlerden bahsettim ama bir sonraki yazımda da çocuğu ve kadını toplumdan (farkında değil kendisi ama) soyutlamaya çalışan, anempatik (şimdi ben uydurdum bu adı, empatiksiz de diyebiliriz 🙂 ) kişilerin bencilliğinden, duygusal zeka yetersizliklerinden, hoşgörüsüzlüklerinden, mutsuzluklarından, sevgi eksikliklerinden bahsedeceğim. Ay bıktım, bıktık, bıktırıldık! Neyse, bir sonraki yazıda geliyorum, BİZ olmaya niyetliyim, geliyorum! <3

Yoruma kapalı.

MENÜ