Çocuklarda Telefon ve Sosyal Medya

Sosyal medyada en sık sorulan sorulardan biri, video çekimlerim çocukları etkiliyor mu? Bu sorunun yanıtı için en başından ve detaylarından başlayayım.

Sosyal medya kullanımı, çocuklarda TV izleme süreci, YouTube vb kanallar, bilgisayar oyunları, tabletler… Bizim evde teknolojik aletler ve çocuk konusu…

Çocuğum Kitap Okumayı Sevmiyor yazımda Özkan Öze’ye annelerin sorduğu bir soru vardı: ” Kitap okumayı nasıl alışkanlık haline getirebilir ve nasıl sevdirebilirim?” Özkan Öze de cevaben şöyle demişti: ” Açıkçası ilk olarak şunu sormak istiyorum ama kabalık olacağını düşündüğüm için soramıyorum: “Peki siz bu konuda nasılsınız? Çocuğunuzun kitaplar karşısındaki bu tutumu sizi böylesine endişelendirdiğine göre, elinizden kitap düşmüyor olmalı?”

Özkan Öze’nin vermek istediği mesaj aslında çok açık fakat bu mesajı biraz da bilimsel olarak değerlendirelim. O halde ilk değinmemiz gereken konu; ayna nöronlar. Ayna nöronları Giacomo Rizzolatti ve ekibi tarafından bulunan, beynin ventral premotor korteks kısmında yer alan, maymunlarla yapılan bir deneyde keşfedilen bir nöron çeşididir ve maymunlarla yapılan bu deney, taklit yoluyla da öğrenildiğini ispatlayan bir deneydir (algı yönetiminde de aslında çokça kullanılan bir alan…). Rizzolatti’nin gerçekleştirdiği deneye göre bir şeyi görmek ile bir şeyi yapmak aynı şey anlamına geliyordu. Yani birisini izlerken de beyniniz sanki kendisi yapıyormuş gibi tepki veriyordu. O halde teknolojik aletler, subliminal mesajlar, algı yönetimi, çocuğa örnek olma, taklitle öğrenme gibi birçok konuda aslında ayna nöronların etkisi çok çok fazla. Subliminal mesaj ve algı yönetimi bu yazımızda bir kenarda dursun, biz asıl konudan; çocuğun çevresini ve ebeveynini aynalama konusundan şaşmadan konuya devam edelim:

Taklit etme insanın öğrenmesi, iletişim kurması, sosyal gelişimi ve enstrüman gibi birçok alet kullanımını öğrenme ya da beceri geliştirmede de önemli bir rol oynar. Ki bu yüzden çocuğa davranış öğretmek değil, ayna nöronları aracılığı ile ona rol model olmak daha önemlidir. Ve yine en basiti; çocuk konuşmayı öğrenme sürecinde yine ayna nöronlarından faydalanır. Kelimeleri duymaya ihtiyacı olduğu kadar, aynı zamanda dudak hareketlerimizi de izleyerek yani taklit ederek de öğrenir.

Özkan Öze’nin vermek istediği mesajın açılımı aslında budur: Çocuklarınızın ayna nöronlarına olumlu bir davranış öğretme adına lütfen siz de kitap okuyun. Sizin elinizde kitap görürlerse, onlar da kitapları sevecek ve kitap okumaya sıcak bakacaklardır. İşte ben de buradan yola çıkarak, uzun bir açıklamadan sonra kendi adıma cevap vermek istiyorum: İlk gebeliğimi öğrendiğimden beridir evime tablet girmedi, ofise gönderdim. Aynı zamanda ne benim, ne de eşimin telefonlarında hiçbir şekilde oyun uygulaması veya buna benzer izlenilen oyun ya da video benzeri bir uygulama yok. Ayrıca hem çocukların ulaşabilecekleri yerlerde, hem benim elimde, hem de evin birçok alanında özellikle kitap var. Dolayısıyla oyun oynamadığım için, onlar da oyunları bilmiyorlar… Aynı zamanda gün içinde ve uyku saatinde de onlara kitap okumanın ve bebeklikten başlayarak kitap okuma aktivitemizin düzenli ve sürekli olarak devam etmesi de yine olumlu bir etken, fikrimce. Kitabı yalnızca uyku saatlerinde okusaydım, belki de kitap ve uyku arasında bilinçaltı bir bağ kuracak ve bu da olumsuz bir bakış açısı oluşturacaktı fakat okumaları yalnızca uyku saatinde yapmamak, bu algıyı da ortadan kaldırıyor, yine fikrimce. Ayrıca çocukların ilgi alanlarına ve yaş aralıklarına göre, bilimsel ve masalsal kitaplar, kitapların içerikleri, verilen alt mesaj, resimli bir kitap ise resimlerinin nasıl olduğu ve algılarına uygun seviyede olup olmadığı gibi birçok etken de yine kitap seçme konusunda benim için kriterler. Bir konu daha var ki eklemek istediğim, o da televizyonla ilgili: En son 2000 yılında yayınlanan Yılan Hikayesi dizisini izlediğim için, yani TV izlemediğim için TV başında da sıkça vakit geçirmiyorlar fakat televizyon konusuna benim bakış açım, diğer teknolojik aletlerin kullanımına göre daha esnek.

Şöyle ki; günde ortalama 1 saat kadar televizyon izleme noktasında izin veriyorum fakat o da öncesinde kendim de izleyip gözlemlediğim, içeriğinde sakınca olmayan görsel ya da hikayesel anlatımına dikkat edilen, çocuğun psikolojik ve zihinsel gelişimine olumsuz örnek teşkil etmeyen, algı ve subliminal mesajların olmadığı, yaşına uygun ve örnek davranış mesajları veren çizgi film ya da çocuk belgeselleri yalnızca. Bu konu hakkında daha önceden paylaştığım Çocuk ve Televizyon başlıklı yazımdan detaylarına ulaşabilirsiniz. Yine deneylerle ispatlanmış bir gerçek var ki, teknoloji bağımlısı olan çocuklar ile kitap, evcilik, hayal üzerine gelişim süreci ilerleyen çocukların yaptıkları resimlerde bile ciddi farklar bulunmaktadır. Ayrıca dil gelişimleri açısından da bu konular ciddi derecede önemlidir.

Peki, çocuklar elimde telefon gördükleri zaman benden telefonu istemiyorlar mı? Bu sorunun içeriğini de açalım:

Çocuğa Karşı Kararlı Olmak mı Yoksa Otoriter Olmak mı? yazımda bahsettiğim konunun ana fikri net olmak, sınır konusununda netliği çocuğa sözsel olduğu kadar davranışsal olarak da ifade etmek; hatta gerektiğinde uygulamak, ses tonu da dahil olmak üzere kararlılığımızı ifade edebilmek gibi ikili ilişkiler, kurallar, sorumluluklar, aile arası iletişim adına temelde nasıl davranmalıyız sorusunun yanıtını Robert J. Mackenzie’nin verdiği, bilgi üzerine bir paylaşım. Orada da bahsettiğim olayı şimdi önce bizim evde genelden başlayıp, telefona kadar indirgersem nasıl gerçekleştiğinden bahsedeyim:

Sevgi demek, sınırsızlık demek değildir. Çocuklarımı her anne gibi çok seviyorum ve biliyorum ki her evlat gibi onlar da beni çok seviyor. Benim için sevginin tanımı ise her şeyden önce sevdiğim kişinin varlığına saygı duymak. Yani kendi kişisel alanıma ya da karşımdaki kişinin kişisel alanına saygı duymam ve sınır koymam benim mesafeli olduğum ya da onu sevmediğim anlamına gelmez çünkü sevgimi dokunarak, göz hizasında, doğru iletişim kurarak (Bana Yalan Söyleme! yazımda detaylarına ulaşabilirsiniz), onu görerek, onu duyarak, ona saygılı davranarak da gösteriyorum. Mesela, odalarına girerken kapılarını çalıyorum. Kıyafetlerini değiştireceğim zaman hiç habersizce kıyafetlerini çıkarmak yerine kıyafetlerini değiştireceğimi söyleyip onay alıyorum ki zaten mahremiyeti de bilsin. Onlara ait olan hiçbir eşyayı izinsiz almadığım gibi onları öperken de izin istiyorum. Aynı şekilde kızlar çekmecelerimi karıştıracaklarsa “başkalarının eşyaları karıştırılmaz, annenin bile” diyorum. Burada vermek istediğim mesaj aslında çok açık: Seni çok seviyorum ve çok seviliyorum ve biz biriz, bütünüz. Fakat ne olursa olsun senin de benim de özel bir alanım var, izin almak ve istemek, saygıyı her zaman canlı tutar. Dolayısıyla çocuklar benim telefonuma da dokunmuyorlar. Çünkü başkalarının eşyaları izinsiz karıştırılmaz, annenin bile. Bu cüzdan, çanta, çekmece, diş fırçası olduğu kadar telefon için de geçerli ki zaten yine dönüp dolaşıp ayna nöronlarına geleceğim; ben de onların ya da babalarının özel alanlarına, eşyalarına dokunmadığım ve hatta kıyafetlerini değiştirirken bile bilgilendirdiğim için telefonuma dokunma gereği duymuyorlar bile. Zaten oyun vb uygulamalar olmadığı için telefonu ellerine almak dikkatlerini de çekmiyor çünkü bu zamana kadar telefona maruz bırakmadım, telefonla oynamalarını istemedim ya da telefona çocuk bakıcısı muamelesi yapmadım. Güneş ve Hira’nın teknolojik aletlere bakış açısı o yüzden bizimkilerden çok farklı, keza algıları da… Çocuk elinde telefon yerine annesinin elini ya da oyuncağını ya da resim kağıdını ya da kalemi ya da kitabı ya da zeka oyunları gibi materyallerle birlikte görürse, telefon zaten cazip gelmez; benim tecrübem de gözlemim de bu yönde… O yüzden, çocuklar telefonumu elimde gördüklerinde, ayrıca sosyal medyadan da hiçbir şekilde haberdar olmadıkları ve bilmedikleri için, zaten video çekeceğim zaman “çekiyorum başlayın!” asla demediğim için, doğal halimle, yalnızca telefon elimdeyken video çekimi yapıyorum ve video çekiminin bile ne olduğunu bilmiyorlar çünkü dediğim gibi, onlar telefonu tanımıyorlar. Büyüklerin kullandığı bir makine; bazen konuşup bazen yazıştıkları gibi… Hatta gözlemlediğimde çocukların neredeyse tümü sosyal medyadan, telefondan, oyunlardan, videolardan, ipadlerden haberdarken, Güneş ve Hira’nın telefon kullanma üzerine bir deneyimi de yok, bilgisi de yok. Umarım bu yönde gelen “yargılı eleştirilere” de detaylı açıklamam cevap olmuştur.

Peki, çocuklar ne zaman bilgisayar deneyimine geçmeli?

Yine benim fikrimce, ne zamanki okullarda çocukların teknolojik aletlere kullanımı başlar, ancak o zaman geçilmelidir ve ebeveyn kontrolünde olmalıdır. Ya da ne zaman telefona ihtiyaç duyarsa, gibi… Telefona ihtiyaç duymasındaki neden ne olacaksa da, yalnızca onu karşılayacak kadar bir telefon ya da. O yüzden benim bu konuda acelem yok çünkü henüz ne telefona, ne tablete ne de bilgisayara ihtiyaçları var. İhtiyaç hissetmeleri için de bir neden yok; kitap, resim, gezi, iletişim, oyun, evcilik, oyuncak, ilgi gibi konular hayatlarına dahil oldukları için. Zaten teknolojik aletler, öğrenebilme yeteneği en zor olabilecek kişiye göre tasarlandığından, bu aletleri çözebilmek ya da kullanabilmeyi öğrenmek, parmağıyla ekranı kaydırmak ya da yan videoya geçmek bir marifet asla değil benim gözümde. Vakti geldiğinde hepsini bileceklerdir.

Instagram başta olmak üzere sosyal medya ve blog dünyasında oldukça aktifim. Aktif olduğum tüm bu paylaşımlarımda amacım; çocuk gelişimi başta olmak üzere, çocuklarla iletişim ve diğer psikolojik süreçleri, tecrübelerimin yanı sıra uzmanlarla yaptığım röportajlar, çocuk psikolojisi üzerine çocuklarımla yaşadığım sorunlarda psikologlarımızın gözlem ve tavsiyelerini paylaşmam, okuduğum hemen her kitap, algı yönetimi ve zihin üzerine paylaşımlar, doğal yaşam ve gıdalar, göz sağlığı, üstün zekalı çocuklar, çocuklarda eğitim dönemi ve süreci, sağlıklı yaşam ve araştırmalarım, açlık orucu, cinsel yaşam, kadın kimliği ve kadın psikolojisi, hamilelik dönemi, yenidoğan bebekler, psikolojik takıntılarımız, işaret dili öğrenme gibi aslında birçok alanda bilgimi paylaşan ve paylaştığım bu bilgileri de deneyimledikten sonra, emin olduktan sonra yazan bir anneyim ben. Yani amacım kendini göstermek, kıyafetini göstermek olsaydı zaten daha farklı paylaşımlarım olurdu… Mesela hiç makyajsız çıktığım, köy şalvarı ve başımda yazma ile dolaştığım onlarca videom ve fotoğrafım var. Onlar yerine giyinir kuşanır ve onları paylaşırdım ve gerçekten de çok iyi paylaşımlar yapardım da bu noktada. Ya da kendimi, çocuğumu, ailemi överdim. Bugün şuradayım, şu gün buradayım derdim. Ama benim naçizane amacım bu değil. Çünkü bana göre böyle paylaşımlar boş paylaşımlar. Çünkü ne bana ne de beni takip eden kişiye hiçbir katkısı yok ki bu da yine fikrimce, kimseye ithafen söylemiyorum. Ya da bir yere gideceksem muhakkak faydası olacağını düşündüğüm; mesela bilim ve deney evi, kendi kültürümüzün unutulmuş kilim desenlerinin gerçek anlamlarını ve dinlerken çok şaşıracağınız motif desenlerinin anlamlarını, müzeleri, tarihimizi, yurt dışına çıktıysam kahvemi yudumlarken değil; burada da şöyle bir yer var gezilip görülmesi gereken gibi hep elimden geldiğince, pozitif ve katkı sağlama yönünde. Kadının kendi gücünü, kendi inancını, kendi değerini bilmesi, anlaması yönünde. Ekşi Sözlük‘te birinin yazdığı gibi çocuğunu ifşa etme gibi bir derdim yok. Zaten niyeti iyi olan ya da beni tanıyan ya da paylaşımlarımı bilen herkesin de rahatlıkla görebileceği tek gerçek var: Ben burada bilgi paylaşımı yapıyorum. Çocuklarla ilgili paylaşımlarımda da onları ya da kendimi övmek ya da sergilemek gibi bir gayem yok. Onları tehlikeye atacak yer bildirimi ya da kıyafet seçimi gibi paylaşımlarım da yok. Ki bunu herkesten en iyi ve en çok ben düşünürüm zaten. Büyük insan gibi çocuklarını giydirip paylaşan biri de değilim ben. Gayet çocuklar pijamalarıyla, cicili bicili ve gösterişsiz çocuk kıyafetleriyle fotoğraf ve video paylaşımları var. Ben, 6 yaşındaki çocuğuma bile bu yaşına kadar doğum günü yapmamış, prenses kıyafeti hiçbir zaman giydirmemiş, en sonunda çocuk böyle bir talepte bulunduğunda sırf o istedi diye bir kereliğine doğum günü partisi yapmış ve bu doğum günü partisinde bile çocuğa uzay konsepti ile beyaz atlı prensi bekleyen değil, bilimle geleceği hazırlanan bir kadın olun adına anneliğinde rehber olan biriyim. Tüm bu paylaşımlarımda çocuğu rahatsız edecek bir durum ya da duruş da yok. Olduğunu düşündüğüm ya da gördüğüm an da zaten tamamen sonlandırırım da. O yüzden artık iyi niyetle yapılmayan hiçbir yoruma üzülmeyeceğim çünkü odağım yalnızca birbirimize güzelliklerle değdiğimiz anneler, kadınlar artık. Biliyorum ki sosyal medyada kötü olaylar olduğu gibi faydalı insanlar ve sayfaları da var; Serkan Karaismailoğlu gibi… Öte yandan, insanların sosyal medyadan neden bu kadar çekindikleri de aşikar ve ekşi sözlükte bu yorumu yapan kişinin de bakış açısını anlayabiliyorum fakat beni tanımadan ve niyetimi, hedefimi, ne yaptığımı anlamadan yargılaması üzüyor, ciddi üzüyor. Hatta belki de kasıtlı yapılan ya da yaptırılan bir yorum bile olabilir bu yorum… Son kez Güneş’in ve Hira’nın teknolojik aletlerden haberdar olmadığı, kullanmadıklarını, sosyal medyayı bilmediklerini ve paylaşımlarımın bilgiye ve güzelliğe dayalı olduğunu dile getirerek, saygılarımı sunuyorum efendim 🙂

Tüm sevgimle…

Yoruma kapalı.

MENÜ