Çocuklarda Kaygı ve Korku

Psikoloğumuz Ezgi Nur Şahin‘le bir araya geldiğimizde, annelerimizin sık sordukları soruları da ilk fırsatta kendisine iletiyorum ve sohbetimizi de blogta paylaşıyorum. Bu kez Ezgi Hanım’la çocuklarda kaygı ve korku üzerine konuştuk. Ayrıca, yazının sonunda da Ezgi Hanım’ın kaygı ve korku üzerine daha önce yayımlanan bir yazısını ek olarak blogta paylaşacağım.

Çocuklarda Kaygı ve Korku

Çocuklarda kaygı ve korku en sık görülen psikolojik rahatsızlıkların başında gelir. Yaşa göre korkular ve kaygılar çeşitlilik gösterir. 2 yaşındaki bir çocuk yabancılardan korkarken, 8 yaşındaki bir çocuk arkadaşlarının onu oyuna almamasından endişelenir.

Korku ve kaygı farklı duygulardır. Korkunun nesnesi bellidir ve anlık gözlemlenirken, endişenin belli bir nesnesi yoktur, geleceğe yönelik ve süreklidir. Tüm duygularda olduğu gibi bu duygular da yaşamak için gerekli ve sağlıklıdır. Kaygı duygusu normal iken, kaygı bozukluğu bir patoloji olarak değerlendirilir. Bir metafor ile açıklamamız gerekirse; bu durumu bir duman sensörüne benzetebiliriz. Her insanın beyninde yangın alarm sistemi olduğunu düşünelim. Normal bir insanda bu sensörün gerçek bir tehlike durumunda devreye girmesini bekleriz fakat kaygı bozukluğu olan bir çocukta bu sensör çaydanlıktan çıkan duman için bile devreye girebilir. Kısaca kaygı durumunda organizma çeşitli durumlarda tepkiler verirken, kaygılı kişilerde bu tepki beklenenden fazladır.

Çocukların kaygıları hayatı zorlaştıracak seviyeye geldiğinde bir profesyonel destek alınması gerekir. Kaygıda, bedensel tepkiler oldukça fazladır. Yüz kızarması, terleme, titreme, çarpıntı, en çok da karın ağrısı gözlemlenebilir. Çocuğunuzu ya da kendinizi hassas, panik, evhamlı, çekingen kelimeleriyle tarif ediyorsanız, arka planda kaygının yattığını düşünebiliriz.

Çocuklar Neden Endişelenir?

1- Genetik Geçiş

Bir çocuk kaygı bozukluğu ile geldiyse, o sülalede (anne, baba, teyze, dayı, hala)kaygı ile ilgili bir geçmiş vardır. O yüzden kaygıyı bir nesilde tedavi etmek, gelecek nesillerini kurtarmak gibidir çünkü psikolojik yaşantılar da DNA’ya kodlanır.

Çocuğunuzun korku ve endişeleri günlük hayattaki işlevselliğini etkiliyorsa; mesela okula gitmesini, tek başına yatmasını, bu aşılması gereken bir durumun sinyalleridir. Bu sebeplerin başında hiç şüphesiz “kalıtım” gelir. Endişe seviyesi yüksek bir çocuğun, ebeveyninin herhangi birinde mutlaka yüksek kaygıya rastlanır. Yapılan araştırmalara göre bu daha çok annelerde görülür.

Kalıtımın dışındaki bir diğer sebep ise anne baba tutumudur. Kaygı, öğrenme sonucu da ortaya çıkabilir. Bu sebeple gece yanınızda yatmasına izin verdiğiniz çocuğunuza aslında; “Evet, yatağında yalnız yatamazsın, çünkü orada korkulacak bir şey var.” mesajını vermiş olursunuz.

2- İkincil Kazanç

Çocuğun kaygısı ona kazanç sağlıyorsa, endişelenmeyi bırakmak için bir sebep görmeyecektir. Örneğin çocukta ayrılma kaygısı var ve okula gitmek istemiyorsa ya da evdeyken akşama kadar bilgisayar oynuyorsa, ikincil kazanç kesilmeden kaygı iyileştirilemez çünkü çocuğu kaygıya bağlayan bir sebep vardır. Kaygılandığı için annesi ona daha duyarlı davranıyor, gece birlikte yatıyor, daha çok açıklama yapıyor ya da köpek korkusu olduğu için bakkala kendi değil, kardeşi gidiyorsa gibi örneklemeler, çocuğun ikincil kazancı olduğunu gösterir.

3- Bilgi Eksikliği

Çocuğun dünya ile ilgili kısıtlı bilgisi kaygılanmasına sebep olabilir. Belirsizlik her zaman kaygı uyandırır. Gök gürültüsünün sebebini, hava akımının kapıyı çarpmasını, şimşek çarpmasının hakkında bilgisi olmayan çocuğun endişelenmesi normaldir. Çocukların hayal gücü geniş olduğu için bilgi eksikliğini kendi fantastik öğelerle doldurabilirler. Örneğin bakkala gidiyorum diye işe giden bir anne doğru bilgi vermediği zaman, ayrılıkla ilgili çocuğun zihninde bir kaygı uyandırır.

4- Ebeveyn Tutumları

Çocuk dış dünya ile ilgili sürekli tehlike mesajları alıyorsa, kendini güvende hissetmeyecek ve dolayısıyla kaygılı bir zemin oluşturacaktır. Çocuk dış dünya ile ilgili tehlike mesajlarını çoğu zaman ebeveyn ve sosyal çevreden alır. Örneğin “elimi bırakırsan araba çarpar”, “oraya gidersen düşersin”, “bak polis amca gelir”, “böyle giyinirsen sana gülerler” gibi. Çocuk, bir meseleye nasıl bakacağını ebeveynin yüzünden okur. Düştüğünde, çocuk ilk önce annenin yüzüne bakar, anne çok endişeli ve fazla tepki veriyorsa ağlamaya başlar. O yüzden kaygı bulaşıcıdır. Aşağıdaki örnek videodan izleyebilirsiniz.

Kaygı Bozuklukları

Ayrılık Kaygısı:

Çocuk evden ya da bağlandığı kişilerden ayrıldığında aşırı tasalanma, ayrılma korkusundan ötürü dışarı çıkmayı reddetme ve bu sürenin bir aydan fazla sürmesi bize ayrılık kaygısı bozukluğunu düşündürür.

Sosyal Kaygı Bozukluğu

Kişinin başkalarınca değerlendirilecek olduğu bir ya da birden çok sosyal ortamda belirgin bir korku ve kaygı duymasıdır.

Yaygın kaygı bozukluğu

Çocuğun günde bir takım olaylar ya da etkinliklerle ilgili olarak aşırı kaygı duyma halidir.

Özgül Fobi

Bir nesne ve durumla ilgili bir korku duyma durumudur.

Ebeveyne Öneriler

Kaygılı çocuk hassastır, o yüzden ilk önce benliğini güçlendirmek gerekir. Benliğin güçlenebilmesi için çocuğun öz yeterliliğinin yüksek olması gerekir.  Ebeveyn, çocuğun yapabileceği işleri onun adına yaparsa çocuğun benliğini zayıflatır. O yüzden çocuğun becerilerinin gelişmesine imkân vermek adına ona fırsat sağlanması gerekir.  Özel durumlar dışında 4 yaşından sonra elle beslememeli, kıyafetini giydirmemeli ve tuvalet temizliğine müdahale etmemelidir.

Ebeveyn çevre ile ilgili çok fazla olumsuz ve tehlike mesajları vermemelidir. “Hızlı koşma düşersin” demek yerine “yavaş koş”, “onu yersen dişlerin çürür” demek yerine “bunları yersen dişlerin daha sağlıklı olur” gibi dili pozitif kullanması gerekir. Özellikle küçük çocuklarda dili olabildiğince yalın kullanmak gerekir çünkü çocukların beyinleri yetişkinler gibi sofistike değildir. Örneğin küçük bir çocuğa “koşma” dediğiniz zaman ilk önce “koş” eylemini düşünür, daha sonra da olumsuzunu anlamaya çalışır. Bu da çocuk için zihinsel bir efor gerektirir. Vermek istediğimiz mesajı olabildiğince yalın ve somut aktarmaya çalışmalıyız çünkü 12 yaşından önce soyut düşünce gelişmez.

Ebeveyn doğru bilgi vermeden çocuğun yanından ayrılmamalıdır.

Çocuğun kaygısına göre bir dünya oluşturulmamalı, onun bu dünyaya ayak uydurması sağlanmalıdır. Çok aşırı koruyucu kollayıcı ebeveynler, çocuğun bu dünyaya ayak uydurmasını olumsuz yönde etkiler. Örneğin köpekten korkuyor diye yolunun değiştirilmesi yerine ona destek olarak o sokaktan nasıl geçeceği ile ilgili beyin fırtınası yapılabilir.

Kaygı bozukluğunda yüzde elli terapi, yüzde elli ebeveyn tutumu önemlidir. Kaygı bozukluğu ciddi boyuttaysa sadece ebeveyn bir şey yaparak kaygıyı ortadan kaldıramaz. Bu yüzden profesyonel destek almak gereklidir.

Tehdit sinyali alan bir kaplumbağa kabuğuna çekilir, kirpi dikenlerini çıkartır. Tehdit mesajlarına karşı açık olmak, güvenlik için önemlidir. Fakat bazı insanlarda bu alarm çok hassastır. Dışarıdan gelen mesajları tehdit olarak algılayıp hemen kabuğuna çekilirler. Beynimiz, dışarıdan gelen tehdit mesajlarına karşı alarm sistemi oluşturur. Bedenimiz olağandışı, herhangi bir hadise karşısında “savaş” ya da “kaç” tepkisi verir. Endişe düzeyi yüksek yetişkin ve çocuklarda alarm sistemi, tenceredeki yemeğin buharında bile kendini gösterir. Gerçekten yangın yoktur fakat; alarm, tenceredeki yemeğin buharı gibi tehlike olmayan bir durumda dahi aktifleşebilir.

Kaygıyı neler artırıyor?

Kaygı; şahsiyetine yöneltilmiş tehdite karşı verilen duygusal cevaptır. Endişe ve korkular, çocuğun gelişiminde rol alan olağan duygulardır. Çocukluk döneminde karanlıktan ve hayalî karakterlerden korkma, yeni insanlarla tanışmada güçlük çekme, anneden ayrılırken yoğun endişe yaşama gibi durumlar görülebilir. Ergenliğe doğru ilerledikçe bu kaygı ve korkuların varoluşsal düzlemde ilerlediği görülür. (Anne-babayı kaybetme, ölüm korkusu, gelecek korkusu, yalnız kalmak vb.)

Kaygının probleme dönüşmesi

Çocuğunuzun korku ve endişeleri günlük hayattaki işlevselliğini etkiliyorsa; mesela, okula gitmesini, tek başına yatmasını, bu aşılması gereken bir durumun sinyalleridir. Bu sebeplerin başında hiç süphesiz “kalıtım” gelir. Endişe seviyesi yüksek çocuğun, ebeveyninin herhangi birinde mutlaka yüksek kaygıya rastlanır. Yapılan araştırmalara göre bu daha çok annelerde görülür. Kalıtımın dışındaki bir diğer sebep ise anne baba tutumudur. Kaygı, öğrenme sonucu da ortaya çıkabilir. Bu sebeple gece yanınızda yatmasına izin verdiğiniz çocuğunuza aslında; “Evet, yatağında yalnız yatamazsın, çünkü orada korkulacak bir şey var.” mesajını vermiş olursunuz.

Ayna nöronları

Gerçekten endişelenecek bir şey olmadığında dahi üzülen anne babalar, çocuklarının “ayna nöronlarının” işleve geçmesine hizmet ederler. Ayna nöronları, karşımızdaki kişiden gelen mesajları alarak taklit etmemize sebep olur. Bu sebeple yere düşen çocuk önce annesinin yüzüne bakar, eğer anne endişeli gözüküyorsa ağlamaya başlar. Çocuk, dünyaya dair sürekli tehdit mesajlarına maruz kalırsa; gerçekten dünyanın kaygı verici ve tehlikeli bir yer olduğunu düşünür. Çocukta kaçınmalar görülür.

Yüksek kaygı, yüksek koşullanma

Bazen endişe seviyesi, ebeveynlerin tutumundan dolayı o kadar artar ki ikinci dereceden, üst düzey koşullanmalar yaşanır. Ne demek istediğimizi şu misalle daha net anlatabiliriz: Annesiyle misafirliğe giden bir çocuğun, misafirlik boyunca, yaramazlık yapmaması için sürekli azarlanması, terslenmesi durumunda, çocukta bir geri çekilme görülür. Birkaç misafirlikte daha aynı olay yaşanınca bir sonraki misafirliğe gidilişin daha başında, çocukta olumsuz tepkiler, agresif davranışlar görülür. Henüz misafirliğe gidilmemiştir bile. Ancak “misafirlik” kelimesinin geçmesi ve hazırlıkların yapılması, çocuğun endişe düzeyinin artmasına ve gerilmesine yetmiştir. İşte bunun gibi günlük hayatta farkında olmadan, ebeveynlerin kullandığı olumlu ya da olumsuz cümleler,davranışlar çocukta kaygı tohumunun yeşermesine sebep olur.

Ebeveynler için kaygı önleyici tavsiyeler

•Özellikle aşırı koruyucu ailelerde, çocukların yapması gereken konularda ebeveynler müdahale ettikleri zaman çocuk; sorunlar karşısında baş etme stratejisi geliştiremez hale gelir. Günlük problemleri, çocuğunuzun problem çözme becerisini geliştirmesi için bir fırsat olarak görün ve gerekmedikçe müdahale etmeyin.
•Çocuğunuzun endişelendiği ortamlardan kaçınmasını pekiştirmeyin. (Okula gitmek istemeyen çocuğu okula göndermeyip evde dilediğini yapmasına izin vermek gibi.)
•Endişe duyulan ortamdan kaçınan anneyi gören çocuk, bunun etkili bir araç olduğunu zanneder ve modeller. Bu sebeple endişe ve korku uyandıran olaylar karşısında çözüm bulmak için farklı stratejiler uygulayın.
•Çocuğunuzun kapasitesini aşan beklentiler içerisine girmeyin. Bu mükemmelliyetçilik, çocuğa ekstra bir stres ve kaygı unsuru olarak geri döner.
•Çocuğunuzun endişelerini dile getirmesine izin verin ve sadece dinleyin. Çünkü anlaşılmak, problemin çözümünde altın anahtardır. Çocukların zihninde söylediklerinizden çok söylemedikleriniz yer eder.
•Çocuğunuzun problemi karşısında çözüm için alternatiflerin neler olacağına dair birlikte beyin fırtınası yapın.
•Hatalı algılanan çevresel mesajları gerçekçi düşünebilmesi için, “Bu daha önce oldu mu? Başkası bu durumda olsa ona ne söylerdin? Yine böyle olacağına dair bir kanıt var mı?” gibi sorular yöneltin.

Endişeyi artıran 10 cümle

•Sen hep böyle beceriksiz kalacaksın!
•Ben senin yaşındayken…
•Senden adam olmaz.
•Yemezsen polis gelir!
•Amcanın oğlu kadar da olamadın!
•Sen bebek misin? Bebekler ağlar!
•Matematikten 100 bekliyorum, 99 olsa kabul etmem.
•Yapmazsan babana söylerim!
•Yine herkes sana gülecek.
•Bak, adam nasıl yapıyor

Yoruma kapalı.

MENÜ