“Şule Hanım, ikiziniz kapalı olduğu için sizde de az da olsa iman bilgisi vardır belki diye soruyorum: Neden bu kadar dünya işleriyle uğraşınız?” gibi bir mesaj aldım geçenlerde bir kadından. Bu mesajın altında yatan iki büyük etken var. Birincisi, yargı. İkincisi de kibir. Kibir ve yargıya bağlıyorum çünkü aslında bilinçaltında şu düşünce var. “Senin imanını yargılıyorum ve kınıyorum çünkü biliyorum ki sen yanlış yoldasın ve benim imanım senin imanından eksiksiz, tam. Bu sebeple de yargılamayı kendimde hak bulup seni doğru yola gelmen için, imanın için, kendi hayrın için de bu dünya işlerini bırakmaya davet ediyorum.” Peki, gerçek nedir? Şule Alkış’ın, Ayşe’nin, Fatma’nın, Hasan’ın, Faruk’un, Mithat’ın imanı eksik midir yoksa tam mıdır? Başkalarının imanı üzerine odaklanacak ve kendimizi “aşmış” sayacak kadar ne zaman yükseldik? Ne zaman hamdan pişmişe, pişmişten yanmışa, yanmıştan da olmuşa döndük de içinde yargı ve kibir barındıran bir bilgelikle başkalarını kınadık? En başından beri açıklamaya çalıştığım konu şu…
Çocuklarda ve Yetişkinlerde Stres Yönetimi
Çocuk ya da yetişkin; her bireyin hayatında olan ruhsal bir gerilimdir stres. Onu seven ya da kabullenen, isteyen ya da varlığına tahammül eden, onunla başa çıkabilen kaç kişidir bilmem ama strese biraz da güzel tarafından, bize kattıkları tarafından bakalım istedim. Ve elbette onu yönetebilmeyi… O halde ilk bahsedeceğimiz kişi şüphesiz ki Abraham Twerski olacak. Abraham Twerski 1930’larda yaşamış, madde bağımlılığı ve özgüven, stres gibi konularda uzmanlaşmış, çok sayıda kitabı olan bir psikiyatrist. Stresle ilgili şöyle bir konuşması var: Stres ve stresi nasıl görmemiz gerektiği hakkında size söylemek istediğim bir şey var. Bunun önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek çok insanın derslerimden hatırladıkları bir şeyin de bu olduğunu söylüyorlar. Bir dişçinin ofisine gönderilmiştim ve “Istakozlar nasıl büyür? isimli bir makaleye göz gezdiriyordum. Istakozların nasıl büyüdüğünden bana ne ama ilgimi çekmişti. Makale, ıstakozun sert bir kabuk içinde yaşayan narin, yumuşak bir hayvan olduğunu söylüyordu. Bu sert kabuk genişlemiyor. Peki, ıstakoz nasıl büyüyebiliyor? Istakoz…
Bu Çocuklar Bu Lafları Nereden Biliyorlar
BirAnneTavsiyesi olarak 6 senedir blog dünyasındayım ve bu yazımda izninizle “bu kez” kendimden bahsedeceğim. Bahsimizin içinde “Güneş ve Hira’nın bu lafları nereden öğrendiği”, “benim mi öğrettiğim yoksa kendi cümlelerinin mi olduğu” gibi soruların yanı sıra “nasıl blog dünyasına girdim”, “amacım ne”, “ben kimim”, “ne iş yaparım”, “ebeveyn – kadın – çocuk ilişkisi bilgilerine nereden sahibim”, “çocuklarla iletişimde nasıl yol izliyorum, hangi kitapları okuyor ve hangi uzmanları dinliyorum, kimlerden rehberlik alıyorum”, “hayatımın koşturmacaları ile nasıl başa çıkmaya çalışıyorum ve nasıl çözümler buluyorum”, “bir ebeveyn olarak nasıl çocuk yetiştiriyorum ve nasıl yol izliyorum” gibi hakkımda en çok sorulan sorular ve beni üzen minik detaylardan da bahsedeceğim. Ara ara ilgili konularla ilgili de linkler paylaşacağım. Dilerseniz şimdi, anlatmaya en başından başlayalım: Asıl mesleğim sanıldığı gibi çocuk gelişimi ya da psikoloji üzerine değil. Çoğu arkadaşım psikolog olduğumu düşünüyor fakat aslında bilgisayar programcısıyım. Çalışma hayatıma ilk hamileliğimle birlikte ara verdim çünkü çocuğumu kendim büyütmeyi tercih…
En Çok Okunanlar
Çocuk gelişimi, kitaplar, hamilelik, lohusalık, kadın, sağlıklı yaşam, uzmanlarla ropörtajlar, doktorlar. Blogta yazdığım birçok yazımı, bu paylaşımımda kategorize ederek, linkleri ile paylaşacağım ki bana sorularını ileten tüm arkadaşlarıma da toplu yanıt olsun ve aranılan tüm yazılara kolay ulaşılsın diye dilediğim için. Başlıkları aşağıda bulabilirsiniz. Sevgilerimle KİŞİSEL GELİŞİM Yazı: Aşk, Sadakat, EşYazı: Kendini İyileştir Yazı: Tüm Mesele Senle Sen Arasında Yazı: Duygusal Şiddet Yazı: Psikoestetik Yazı: Kutsal Kase Yazı: Aşk Olsun! Yazı: Pikaçu’yu Neden Seçtin? Yazı: Daha İyisi Olabilirsin Yazı: Kavga Arası Mola Yazı: Mutlu Kadın Olabilmek Yazı: Fedakar Olma! Yazı: Kişisel Gelişiyorum Yazı: Takıntına Savaş Aç Yazı: Takıntılarından Kurtul Anne Yazı: Çalışan Anne Olmak Yazı: Kadınlar Ne Düşünüyor ÇOCUK GELİŞİMİ VE SAĞLIĞI Yazı: Çocuk Gelişimi Üzerine Kitaplar Yazı: Bağırılan Çocuk Mu, Bağırmayan Anne mi? Yazı: Beni Dinlemene İhtiyacım Var Anne Yazı: Helikopter Ebeveyn Yazı: Çocuğa Karşı Kararlı Olmak mı Yoksa Otoriter Olmak mı? Yazı: Mürebbiye misin Yoksa Dadı mı? Yazı:…
Kavga Arası Mola
“Başımın belası köpek! Bir de seninle mi uğraşacağım! İtliğin üzerinde, geberteceğim şimdi seni!” Hastanedeyiz. Bir kadın (oğlu olduğunu sanıyorum) çocuğun elinden tutmuş; bir yandan insanlar içinde hakaret ederken bir yandan da çocuğun kafasına vuruyor. Müdahale edememek zaten acıtırken, kadınla göz göze geldiğimizde gözlerinde gördüğüm nefret karşısında beynimin bana emrettiği “Bulaşma Şule, çevir kafanı” komutuna karşı geldim ve biraz daha sakinleştiğinde bir bahane ile gittim yanına. Konu konuyu açınca “Herkes yaşadığını bilir. Diğer insanlar gibi seni yargılayarak yanına gelmiyorum. Muhakkak ki içinde birikmiş bir çaresizlik var, belki de çözüm bulamadığın sorunlar silsilesi içindesin. Ki zaten hastanedeyiz, sağlık sorunun da var belli ki. Dolayısıyla tahammülün düşmüş.” -Ben şeker hastasıyım. Çocuğum çok yaramaz ve psikolog artık ona ilaç vermek istedi daha sakin davranması için. “Bunun” yüzünden ikinci çocuğu doğurmadım. Sabır falan bırakmadı. “Bununla” nereye gitsem “Allah yardımcın olsun, bu nasıl çocuk böyle!” diyorlar. Herkes ne kadar yaramaz olduğunu da biliyor. Aslında boğa burcuyum.…
Daha İyisi Olabilirsin
Aslında her şey farkındalıkla, korkularımızla ve kusurlarımızla yüzleşerek, onları ve kendimizi kabul ederek, hiçbir yaşanmışlığı ve arkasında bıraktığı duyguları ve travmaları göz ardı etmeyerek ve kendimizi bu yolculuğumuzda iyileştirerek gerçek sağlığa ulaşmaz mıyız? Hep söylerim; bizler holistik bir gerçeğiz. Yani hem beden, hem zihin,hem de ruh üçlüsünün de sağlıklı olması gerek. Yalnızca besinlere dikkat ederek ya da yalnızca enerjiyle iyileşemeyiz, dönüşemeyiz ve duyguları dönüştüremeyiz. Bizden ayrı bir dünya olan bir gerçek var ki o da beynimizdeki bilinçdışımızdır. Onu duymayı, anlamayı ve çözüm bulmayı hedeflersek. ancak o zaman kendimizi gerçekleştiririz. Bunun için de farkındalık gerek, çaba gerek, cesaret gerek ve kendini sevmek gerek. Astrolog arkadaşım @astrodayss Hale der ki; “Doğduğunuz güne geri dönün bakalım. Annenizin o günle ilgili anlattığı anılara… Doğum hikayeniz, hayatınızın geneli ile ne kadar benzerlik taşıyor?” Ve şunu ekliyor: “Doğum hikayenizde zorluklar olabilir. Ancak bu, hayatınızın çok kötü olacağı anlamına gelmez. Aksine, mücadele gücünüzü gösterir. Küçücük bir bebekken…
Psikoestetik
Aşağıda paylaştığım metin, Nusret Kaya’ya ait bir ses dosyası. Yaklaşık yarım saatlik bir konuşma. Bu yazımı tamamlamam 2 uykusuz gecemi aldı çünkü iki küçük çocuğumla bölünmeden PC başında durmak mümkün olmadığı için, ses dosyasını da yazı metnine dökmek için vakte ihtiyacım olduğum için, ancak toparlayabildim. Tek hedefim, tek niyetim var: Ben dahil hepimizin de potansiyelimizin farkına varması, kendimizin farkına varmamız, mutlu evlat ve mutlu birey yetiştirmek için önceliğin kendimizi iyileştirmek olduğunu anlamamız ve çabalamamız, birbirimize olumlu katkılar sağlamamız, kitapların iyileştirici gücünü fark etmemiz ve düşünebilmeyi, merak etmeyi naçizane beraberce tetikleyebilmemiz. IQ, EQ, v.aj.inal bo.şalma, erken b.o.şalm.a, li.bi.do, takıntılar ve rüyalarımız hakkındaki Nusret Kaya’nın konuşmasına aşağıdaki yazıdan ulaşabilirsiniz. Yazının sonunda da kendi fikirlerimi de yine naçizane paylaşacağım: Sizlere Psikoestetik’i anlatacağım. Ben Doç. Dr. Nusret Kaya. Nedir Psikoestetik? Ruhsal güzellik demek. İngilizce konuşan ülkelerde bile psiko ve estetik kavramları bir araya getirilmemiş. “Şeklin ötesindeki güzellik” demek. Şekilsel güzelliklere o kadar çok takıntılı…
Bağırılan Çocuk Mu, Bağırmayan Anne mi?
Bu videoyu hatırlıyor musunuz? ↓↓↓↓ https://www.instagram.com/p/Bovv5j4gjAQ/ Bir de şu videoyu izleyin:↓↓↓↓ https://www.instagram.com/p/BoyTbIYAOWU/ Bir de şu muhabbetimiz var Güneş’le bağırmak ve kızmak üzerine: ↓↓↓↓ https://www.instagram.com/p/BpYr0BSnvl_/ Ve son olarak da bu: ↓↓↓↓ https://www.instagram.com/p/BsAi86MHvFv/ Gördüğünüz üzere, “bağırma canavarı” benim içimde de yaşıyor. Kendi yanlışlarımı da bir kez daha huzurlarınıza sunduğuma göre, sonrasında neler yaptığıma, nasıl telafi ettiğime, nasıl yol izlediğime ve bu konuyla ilgili neler öğrendiğime dair SWOT analizimize geçebiliriz 🙂 Öncelikle kişisel düşüncemi belirtmek isterim: Çocuğuyla vakit geçiren hiç kimse yoktur ki bence bağırmasın. Burada “bağırmak” derken asıl ifade etmek istediğim şey yalnızca sesinin yükselmesi değil; ebeveynin ses tonunu ayarlayamaması, öfkeyle karşılık vermesi, kendini regüle edememesi, mimik ve beden dili ile de kontrollü yaklaşamaması ve kriz anına her daim huzurla yanıt verebilmesi. Bu hep, gizleniyor bana göre. Ki bunun daha ergenlik dönemi de var 🙂 Gizlendikçe ve kişi çözüm bulabilmek yerine kendini suçlayıp, bir de üzerine herkesin “çocuklarıyla uyum içinde olduğunu görmesiyle”…
Duygusal Şiddet
Size bunları mutfak bezi sıkmaktan sağ orta parmağı nasır tutmuş bir anne olarak yazıyorum. O nasırdan bir tane de avuç içimde var. Uzun zamandır da geçmiyor çünkü sürekli o mutfak bezi sıkılıyor, sürekli yemek pişiriliyor, sürekli temizlik yapılıyor. Bu bir şikayet mi; asla! Hayatımın en güzel yıllarını yaşıyorum fakat seninle konuşmamız gereken bir konu var. Mesele mühim çünkü mesele sensin: Kadın… Aynı zamanda nasırlı parmaklarım on parmak da kullandığı için, kalemle deftere yazmaktan daha hızlı blog yazıyorum. Eğer zihnimdekileri hemen akıtabilirsem ve akışta isem, 15 dakikada bile uzun bir yazı çıkarabiliyorum. Akıtamazsam da tüm gecemi alabiliyor. Bu detayları neden veriyorum; tek tek anlatacağım ama ondan öncesinde, geçmiş zamanda yaşadığım bir iki konuyu paylaşmak istiyorum. Telsim, adını Vodafone’ye dönüştürdüğü yıldı. Plazada tüm sistem değişiyor, bir de üzerine fuar hazırlıkları devam ediyordu. 30 iş günü (1 buçuk ay) Vodafone’de staj dönemim vardı. Fakat insan kaynaklarından izin alarak ben bir buçuk ay değil,…
Tüm Mesele Senle Sen Arasında
Yalnızca yorgun, uykusuz ve makyajsızım aslında. Hasta falan değilim. Beni güzel bulmanız için fondötene bulanmaya gerek duymuyorum. Çünkü ben güzel olduğumu zaten biliyorum; ukalalık taslıyorsun demeden önce okuyun 🙂 Onaylanmaya, beğenilmeye, kadınlar tarafından “keşke ben de” denilmeye, erkekler tarafından “ne seksi bir hatun” diye düşünülmeye ihtiyaç duymuyorum. Çünkü ben tüm kusurlarımla kendimi seviyorum ve kabul ediyorum. Sivilcem olduğunda ben de üzülüyorum, göz altı morluklarımı ben de dert ediyorum, kimi zaman “şişkosun işte kızım” diyorum, göbeğime sinir oluyorum, 2 çocuğu toplam 4 yıldır emzirdiğim için artık göğüslerimden ben de şikayet ediyorum, eski bakımlı günlerimi de özlüyorum; yani her hatun gibi her şeye rağmen ben de güzel görünmeyi elbette istiyorum. Bu, tamamen ruh halime göre değişiyor. Ama bu dertlenme çok da uzun sürmüyor. Çünkü bakış açım artık makyaj değil, güzel görünmek de değil. Bunlar artık benim dert bile görmediğim şeyler. İnsan olgunlaştıkça daha farklı şeyler düşünüyor. Bana nasıl göründüğümle ilgilenen değil, benim…