BirAnneTavsiyesi olarak 6 senedir blog dünyasındayım ve bu yazımda izninizle “bu kez” kendimden bahsedeceğim. Bahsimizin içinde “Güneş ve Hira’nın bu lafları nereden öğrendiği”, “benim mi öğrettiğim yoksa kendi cümlelerinin mi olduğu” gibi soruların yanı sıra “nasıl blog dünyasına girdim”, “amacım ne”, “ben kimim”, “ne iş yaparım”, “ebeveyn – kadın – çocuk ilişkisi bilgilerine nereden sahibim”, “çocuklarla iletişimde nasıl yol izliyorum, hangi kitapları okuyor ve hangi uzmanları dinliyorum, kimlerden rehberlik alıyorum”, “hayatımın koşturmacaları ile nasıl başa çıkmaya çalışıyorum ve nasıl çözümler buluyorum”, “bir ebeveyn olarak nasıl çocuk yetiştiriyorum ve nasıl yol izliyorum” gibi hakkımda en çok sorulan sorular ve beni üzen minik detaylardan da bahsedeceğim. Ara ara ilgili konularla ilgili de linkler paylaşacağım. Dilerseniz şimdi, anlatmaya en başından başlayalım:
Asıl mesleğim sanıldığı gibi çocuk gelişimi ya da psikoloji üzerine değil. Çoğu arkadaşım psikolog olduğumu düşünüyor fakat aslında bilgisayar programcısıyım. Çalışma hayatıma ilk hamileliğimle birlikte ara verdim çünkü çocuğumu kendim büyütmeyi tercih ettim.
Çalışma hayatıma ara verip, evde bebeğimle “hayatımın en güzel duygularını, anlarını, tecrübelerini” yaşarken, her şey tam da istediğim gibi ilerlerken, bu kez de iç dünyamda bir şeylerin ters gittiğini fark etmiştim. Bir şeyler eksikti ama neydi? Lohusa depresyonu dedikleri şey tam olarak bu muydu? Ben neden kendimi bakımsız, asosyal, çirkin, beceriksiz, yetersiz, muhtaç ve Dünya’dan kopuk hissediyordum? Halbuki evlat sevgisini tattıktan sonra demiştim ki “Allah’ım meğer senin aşkına en yakın aşkmış evlat sevgisi. Sana şükürler olsun bana bu duyguyu ve bugünleri yaşattığın için. Hayat neymiş, yaşam neymiş, nefes neymiş; bebeğimle idrak ettim, onunla uyandım.” Bunu söylerken de samimiydim ve bu duygum gerçeğin ta kendisiydi fakat bu gerçeklikten ayrı ilerleyen bir şey vardı bende; o şeyin eksikliği, beni eksik hissettiriyordu. Oysa anne olduktan sonra tamamlanmamış mıydım ben? Tam olarak lohusa depresyonu denilen miydi bu, yoksa başka bir şeyler mi vardı henüz idrak edemediğim? Ah bir çözebilseydim, anlayabilseydim; o zaman çaresini de arayacaktım ama bulamıyordum…
- Anne olduktan sonra kadın olduğumu unutmam
- Başkalarının kendi yaşamlarını “mış gibi” gösterdikleri için kendimi yetersiz hissetmem
- Sosyal hayatımın neredeyse sıfırlanması
- Kilo almam
- Tamamen yabancı olduğum ve daha yeni tanıştığım bebekli yaşamımın adaptasyon sürecinde olmam ve o anda bunu fark etmemem
- Çevremdeki insanların anlayışsızlıkları
- İletişim eksiklikleri
- Eşimle yaşadığım tartışmalar
- Kendime zaman ayıramamam
- Kendimi bir işe yaramıyor gibi hissetmem
- Bu zamana kadar hep çalışmış ya da okul okumuş biri olarak evde bu denli vakit geçiriyor olmam
- Gezmeleri, sohbetleri, arkadaş buluşmalarını özlemem
- Artık çalışmıyor olmam ve bu zamana kadar hep kendi ayaklarımın üzerinde duran ben, bu kez bundan feragat etmiş olmam
- Çocuklarımla ve benimle ilgilenen hiç kimse olmadığı için bebek bakımları, ev temizliği, yemek, misafir, kişisel bakım, kitaplar, yapılacaklar ve aklınıza gelen her şeyle tek başıma ilgilenmek zorunda olmamın ve yalnızlığın verdiği stres
gibi aslında birçok nedenden dolayı bunları yaşıyor olmamdı işte içimdeki o eksiklik fakat ben bunu o zamanlar henüz çözememiştim. Zamanla çözecektim, zamanla anlayacaktım, zamanla aşacaktım. Ki çözdüm, anladım ve aştım da, şükür. “Bunlar geçici süreçler, her şey olağan ilerliyor” diye kendimi telkin edecektim. Aştıkça da yazacaktım; hem bilgimi, hem tecrübemi, hem okuduğum kitapları, hem uzmanlarla röportajlarımı, hem doğru bilgileri, hem takıntılarımı yazacaktım; hem de olduğu gibi, mış gibi davranmadan yazacaktım. Benim bildiğim bir tek doğru demeden, biz bilinciyle yazmak, paylaşmak gerekiyordu çünkü biliyordum ki birçok kadın benim yaşadıklarımı yaşıyordu ve biliyordum ki benim hissettiğim tüm o eksiklikleri birçok kadın da benim gibi yaşıyordu ve yalnızdılar aslında. Bu kadınlarla tanışmasak da, birbirimize dokunabilirdik ve böylelikle birbirimizle uzaktan da olsa gönül bağı kurabilirdik. Ben “aşmış” veya mükemmel olarak değil, ben “öğrendiğimi paylaşarak, buradan birbirimize ışıkla dokunarak” yazmak istiyordum. Böylelikle BirAnneTavsiyesi doğdu ve burada kadınlarla, çocuklarla, yaşama dair pozitif ya da negatif hemen her şeyi konuşabileceğimiz bir platforma merhaba demek için blogumu açtım. Her şerde bir hayır vardır derler ya, işte benim kendimi arayışım ve kendimi arayışımla birlikte aslında birçok kadının da kendini arayışını fark etmemle birlikte BirAnneTavsiyesi doğmuş oldu.
Yani; plansız ve zamansız ilerledim burada ve aslında her şey zamanla şekillendi. Okuduğum kitaplar, görüştüğüm uzmanlar, öğrendiğim bilgiler, pratik detaylar, doktorlar, önemli kişilerle yaptığım röportajlar, psikolojik sorunlar, hamilelik ve lohusalık üzerine merak ettiğimiz sorular gibi konuların yanı sıra Instagram adresimden de tuttuğum açlık orucundan, makyajı neden azalttığımdan (sanırım yakında tamamen bırakacağım ya da yalnızca özel günlerde kullanacağım), psikoloğumuz ve diğer uzmanlarla yaptığımız canlı yayınlardan, story’lerden, post paylaşımlarından, çocuklarımla diyaloglarımdan ve bu diyalogların içerisinde bazen mesaj bazen de eğlence paylaşımlarından; içinde kadın ve çocuk olan birçok paylaşım yapmaya başladım.
Şimdi hem blogta hem de sosyal medyada bu paylaşımları devam ettiriyorum.
* Kimi zaman çocukların üstleri başları pijamalı ya da saçları dağınık oluyor fakat ne şekle fazla değer veriyorum ne de olduğumdan farklı görünüyorum. Bunu yürekten söylüyorum. Çünkü başkası ne der ya da “başkası benim için şöyle desin” gibi kaygı barındırmadığım için “ev halimiz” nasıl ise o şekilde paylaşımlar yapıyorum. Bilhassa da story’lerde. Yalnızca neşeli ya da mutlu hallerimizi değil, çocukların tartışmalarını ve uyuşmazlıklarını da paylaşıyorum.
* Bazen komşularımı, komşuluklarımı anlatıyorum. Çünkü bazı önemli ve eskiyen değerlerimizin de canlı tutulmasını istiyorum, naçizane, kendimce.
* İşaret dili öğreniyorum ve çocuklarıma da öğretiyorum çünkü işitme engelli arkadaşlarımızla da iletişim kurmamız gerektiğine inanıyorum. İşaret dili için farkındalık oluşmasını da yürekten istiyorum.
* Okuduğum masal kitaplarında sesimi seven görme engelli çocuklarla buluşup, onlara kitap okuyorum ki onların da böyle tatlı sürprizlere mutlu olmasında vesile olmak istiyorum.
* Açlık orucu ile birlikte paralel olarak azalttığım makyajsız halimle daha çok paylaşım yapıyorum çünkü “makyaj ve güzellik algımızın” değişmesini de yürekten istiyorum. Tüm Mesele Senle Sen Arasında yazımda buna detaylıca değindim. Okumanızı yürekten diliyorum.
*Denemediğim, emin olmadığım hiçbir bilgiyi tavsiye etmiyorum. En basiti; 22 hafta boyunca (ki hala ara ara tutmaya devam ediyorum da), her hafta haftanın 3 günü boyunca açlık orucu tutmama rağmen, oruç süreci tamamlanmadan kimseye ne tavsiye ettim ne de bilgi verdim ki dosdoğru yazayım, dosdoğru aktarayım. Bu her bilgi ve her konu için geçerli benim için. Çünkü paylaşımlarımı okuyan her kadın ben, her kadının çocuğu da benim çocuğum. Tam olarak bakış açım gerçekten de bu. Dolayısıyla doğru söz ve güven benim için çok önemli, çok çok önemli.
* #AnnelerDışarı hashtag’i ile annelerin daha sosyal olabilmeleri ve kendilerine de zaman ayırabilmeleri için elimden geldiğince deneyimlerimden bahsettim. Çocukla dışarı çıkmanın kolay olmadığını elbette bilerek fakat kendimiz için de kimi zaman buna ihtiyacımız olduğunu da hatırlayarak bu geçiş dönemini ilerletmemiz gerektiğine inanıyordum. Ben, Güneş 1 buçuk yaşından itibaren sosyal hayatımı neredeyse hiç kısıtlamadım. Tek çocuklu iken de, iki çocuklu iken de, hamile iken de ne kendimi ne de çocuğumu dışarıya çıkabilmekte engel görmedim. “İyi ki de böyle yapmışım” dediğim ve kendime teşekkür ettiğim bir girişim oldu bu benim için. O yüzden #AnnelerDışarı demeye hala devam ediyorum.
Yani kısacası; kendi halinde, başkalarının ne yaptığına değil yalnızca kendi hayatına odaklı, insandan çok kitaba kafa yoran, doğal yaşamı öğrenmeye çalışan, iki küçük çocuğa iyi bir rehber olmaya gayret eden, şahsına münhasır biriyim.
Kimi zaman blogta yazı yazmak için sabahlıyorum. Öyle zamanlar oluyor ki buradaki yazılarımı tamamlayabilmek için bazen 2-3 gece uykusuz kalmam gerekiyor fakat bunu gönülden yaptığım için ağır gelmiyor. Evet, belki bir kazanımım yok bundan fakat bunu gönüllü olarak yapıyorum, sürdürmeye de devam edeceğim. Görüştüğüm uzmanlara da sorduğum soruları ses kaydına alıp, sonra da ses kaydını metne döküyorum.
Çok küçük bir kesim de olsa bu; bazen beni üzenler de oluyor. “Bu çocuklar bu lafları nereden biliyorlar”, “çocuklara sen öğretiyorsun, sonra da kendileri söylemiş gibi paylaşıyorsun, ezberlettiriyorsun” gibi söylemleri nadiren de duysam, beni gerçekten çok üzüyor… Aslında beni yakından tanıyan istisnasız herkes, çocukların doğal halinin ve hem hareketlerinin hem de cümlelerinin kendilerine ait olduklarını anlarlar. Aslında yakından tanımayanlar da videolara biraz daha dikkatli baksalar, onların ezber olmadığını da anlarlar. Güneş de Hira da üstün zekalı çocuklar (Hira’ya henüz zeka testi yapılmadı fakat psikoloğumuzun gözlemine göre Hira, Güneş’ten de daha zeki olabilirmiş. Güneş “çok üstün zekalı” olduğuna göre Hira da muhtemelen dahi diyor psikoloğumuz fakat henüz test yapılmadığı için net bir şey söyleyemiyorum). Dil yeteneklerinin bu kadar gelişmiş olması zekanın yanı sıra onlarla hamileliğimden itibaren sürekli kaliteli iletişim kuruyor olmam, onlarla oyun oynamam, düşünmelerini ve problem çözme yeteneklerini keşfedebilmeleri üzerine kurduğum sohbetler, onlara hemen yardım etmemem (kendilerinin çabalaması için teşvik), okuduğumuz kitaplar, duygusal ve zihinsel doyum üzerine aktivitelerimiz vs gibi nedenlerin de etkisi olduğunu psikoloğumuz da desteklediği için rahatlıkla ifade edebilirim.
Özellikle de Güneş’in ” Beni o kadar üzdün ki şu an kelbim kan bile pompalayamıyor” videosu üzerine bu tarz yaklaşımlar oldu. O da sanırım Güneş’in karaciğer demek isteyip, karaciğerin adını unutması, ben de neyden bahsettiğini o an henüz anlayamadığım için kara ile başlayan ilk kelime “karahindiba” aklıma geldiğinde karahindiba mı diye sormamdan kaynaklı olabilir bu yaklaşım. Halbuki çocuk orada kalbi kırıldığı için vücudundaki tüm sistemlerin, kalbin, damarların, karaciğerinin bozulmasından bahsediyormuş. Yani 12 yaşına kadar çocuklar her şeyi somut olarak algıladıkları için “kalbim kırıldı” lafını da somut algılayıp, vücudunun tüm sisteminin bozulduğunu ve tuğla gibi kırıldığını düşünüyor. Zaten videoya dikkatle bakıldığında Güneş’in ağladığını, yanağındaki göz yaşını ve ağlamaktan oluşan burnunun kızarıklığını da anlamak mümkün. Madem ki ben öğretiyorum bunları çocuklara, gerçekçi olması için dövmüş olamam herhalde 😀
En Çok Okunanlar yazımda okuduğum kitaplar, çocuk gelişimi, sağlık, açlık orucu, göz sağlığı, gözlük, doktorlar, üstün zekalı çocuklar, hamilelik ve lohusalık, travmalar, kadın, kişisel gelişim ile ilgili burada değindiğimiz tüm konuları derlemeye çalıştım. Bu yazımdan da detaylıca ulaşabilirsiniz.
Naçizane tüm emeğim ışık ve birlik için, kadın için, hepimiz için.
Tüm sevgimle, kucaklıyorum.
Yoruma kapalı.