Bana Yalan Söyleme!

-Karnın ağrıyor mu Güneşciğim?
-Hayır.
-Lütfen bana her zaman doğruyu söyle.
-Biraz ağrıyor…
-Şimdi sana bir şey anlatacağım: Hani dün gece sana serum takılacakken sen ağlayarak iğne yapacaklar mı diye sormuştun. Serumu yapacak olan abla seni rahatlatmak için hayır dediğinde bile, sana hiçbir zaman yalan söylemeyeceğimi, hiçbir durumda seni asla kandırmayacağımı, serum takılırken iğne olacağını söylemiştim ve ablayı da uyarmıştım, hatırlıyor musun? Bunu niçin yapıyorum, biliyor musun? İnsanlara yalan söylersen, bir daha sana kimse güvenemez ve inanmaz. O yüzden her zaman doğru olanı söylemeliyiz. Ben sana dün gece iğne için yalan söyleseydim, bana bir daha güvenebilir miydin? O yüzden bana her zaman sen de doğruyu söyle. Güven duymak ve güven vermek, çok önemlidir. Ben de sana her zaman güveneceğimi biliyorum çünkü biz hep doğru olanı söyleriz. Her zaman ?

Yalan söyleme üzerine kısa bir not: Çocukların bana doğruyu söylemediklerini düşündüğümde (ya da bildiğimde) onlara hiçbir zaman “bana yalan söyleme” demem, yalancı da demem. “Bana doğruyu söyle, lütfen” diye karşılık veririm. Her iki cümlenin anlamı da aslında aynı gibi gözükse de, bu iki cümle inanın çok farklı. Birinin anlamı suçlamak iken, diğerinin anlamı ise yol göstermektir.

Ayrıca, çocuk, ona söylenilenden ziyade söyleyen kişinin davranışlarına bakar. Yani, eğer beni yalan söylerlerken görürlerse yüksek ihtimalle iç dünyalarında şöyle bir durum yaşanır: “Annem yalan söyleme diyor ama kendisi yalan söylüyor. Demek ki ben de böyle davranabilirim”. Söylenilenle hareket mutlaka birbirini tutmalı. Çocuğa davranış öğretmek açısından da bakarsak bu her konuda da geçerli bir durumdur. Davranışa örnek olmak ile yönetmek arasındaki en ince fark benim fikrimce budur. Gördüğünü öğrenir, zorlandırıldığında yönetilir ve bir gün ergen çağına geldiğinde ya da deyim yerindeyse “gücü yetmeye başladığında” yönetilmekten çıkar ve biz “ne oluyor bu çocuğa” deriz 🙂 Ya da tam tersi olabilir: çocuk çevresi tarafından hep ezilebilir de…

Her fırsatta söylemek istediğim bir başka konu da, çocuklarla kurulan iletişim. “Bana göre” iletişim yalnızca sözsel değildir. Çocuklarla konuşurken iletişimi bir bütün olarak düşünüyorum, söz ise bu bütünün yalnızca bir parçası benim için. Diğer parçaları da şöyle sıralayabilirim:

  • Gözlerinin içine bakmak,
  • Göz hizasında konuşmak. Göz hizasında konuştuğun zaman verilen mesaj şu imiş: İkimiz de eşitiz. Ne sen benden, ne de ben senden üstünüm…
  • Mimiklerimde sert ifadeden ya da anlatmak istediğimi farklı algılamasına neden olacak bir ifadeden kaçınmak,
  • Seni anlıyorum mesajı vermek. “Seni anlıyorum. Bazen ben de böyle hissediyorum”,
  • Duygusunu dile getirmek. Bu sayede hissettiklerini ve duygularının ne anlama geldiğini de tanımış oluyor. Zira bence birçok yetişkinin en önemli sorunlarından biri de bu: kendi duygularının bile farkında olamamak… “Şu an kızgınsın çünkü çünkü Hira’nın sana haksızlık yaptığını düşünüyorsun”,
  • Kendi çocukluğumdan örnek vermek. Bir zamanlar benim de bir çocuk olduğumu bilmek ve aynı zorluklardan geçtiğimizin farkına varmak aslında onlara destek veriyor. ” Çocukken ben de 8 çizmekte çok zorlanırdım. Neler hissettiğini o yüzden biliyorum fakat ‘yeterince’ çalıştığında başaracaksın. Biraz daha sabretmen, daha da çok çalışman, kendine inanman ve güvenmen lazım”,
  • Dokunsal iletişim kuruyorum. Bunu daha iyi nasıl ifade edebilirim; bilemedim bir an. Demek istediğim, muhakkak sarılırım ya da elimle omzuna ufak da olsa değerim. Dokunsal temas da yatıştırır. Tabii izniyle ve onun izin verdiği kadarıyla, sınır ihlali yapmadan. Bunu abarttığımı düşünüyorsanız (ki ben bekarken abartı sanırdım) Mahremiyet Eğitimi Hakkında Ne Kadar Bilinçliyiz? yazımı okuyun derim…
  • Eğer iletişimde kızgınlık ya da öfke söz konusu ise, nöbet geçtikten sonra sarılmayı teklif ederim. Sarılmak şifadır.
  • Biliyorum ki ben, Güneş Hanım’ın ve Hira Hanım’ın çocukluklarına rehberlik ediyorum. Dolayısıyla onları ben doğurmuş olsam bile, onlar benim malım değil. Yani “ben doğurdum, benim!” sözüne asla katılmıyorum. Onlar bir birey ve geleceğin yetişkinleri olarak ben de onlara saygıyla yaklaşıyorum.
  • Dinlerim. Tüm dikkatimle, değer verdiğimi ve önemsediğimi göstererek. Dinlenilmek için önce dinlemeyi de öğrenmek gerekir, fikrimce (Ne demiştik; çocuğa davranış öğretmek ve söylenilenle yapılanın birbirini tutması konusu).

İletişimle ilgili de aslında birçok yazım var paylaştığım fakat özellikle de Beni Dinlemene İhtiyacım Var Anne yazısını da okumanızı yürekten tavsiye ederim.

Sevgilerimle

MENÜ