Geçen gün es kaza bir kadınlar gününe gittim. Mis gibi kısırlar, börekler, çerkez tavukları, patates salataları bir bir tabaklara konuldu. Altın bilezikli, sarma zincirli, koca koca yüzüklü, saçları taranmış, yanaklar allıklı, çoğu şeker mi şeker bir sürü teyzenin arasındaydım. Kokoştu bu teyzeler, bayağı da eğlenmedim değil aslında. Hiç bana göre değil, evet ama misafir bulunmak, tabaklardaki ikramları afiyetle yemek oldukça da zevkliydi 🙂 Günün sonunda çeyrekler ev sahibine bırakıldı, evden getirilen her bir terlik, kokoş çantalara geri koyuldu ve herkes evine gitti sonra.
Benim hikayemse, kimse evine gitmeden önce başlıyor. Tam da patates salatasını yerken…
Torunu ile güne gelen bir teyze daha vardı. Torun oğlan bizim Hira’dan 1,5 yaş daha büyük. Çocuk bunlar, durur mu? Hele de iki tanesi yan yana gelirse… Bizim yaramaz oğlan başladı Hira’ya vurmaya. Hiç öyle takıntılarım yoktur. Çocuğumu korurum ama diğer çocuğu da dışlamam. Annesini babasını tanımasam bile, diğeri de benim sonuçta, çünkü çocuk o sonuçta. Zamanla öğrenecek, rehberini aynalayarak öğrenecek… Zarar vermesini engellemek koşuluyla, aralarına hiç girmedim bu iki bacaksızın. “Böyle böyle ikili ilişkileri öğrenecekler” diye düşünürken çocukcağız dengesini kaybedip yere düştü. Düşme esnasında da başını sehpaya çarptı. Ciddi bir çarpma olmadı ama tabii ağlamasına da yetti 🙂 Bizim kokoş babaanne kalktı yerinden, tüylü terlikleriyle aldı çocuğu kucağına. Başladı sehpanın kenarını dövmeye. “Eeee sana sehpa, ne işin var burada, niye acıttın benim kuzumun kafasını!? Gel birlikte dövelim onu, vur. Tamam hadiiii, erkek adam ağlar mı, sus artık, bak bebek sana bakıyor, bebek sana gülüyor.”
Burada hikayeye ara verip, bu iyi niyetli teyzenin aslında çocuğa nasıl mesaj verdiğine bir değinelim:
1.mesaj: “Eeee sana sehpa, ne işin var burada, niye acıttın benim kuzumun kafasını!? Gel birlikte dövelim onu, vur.”
Oğlum, sen suçlu değilsin. Bu senin hatan değil. Tüm suç “karşı tarafın”. Kendinde kusur arama. Hepsi o sehpanın suçu. O olmasaydı hayat senin için daha güzel olacaktı. Kin kus ona, öfkelen, suçla, şiddet uygula, tüm acını çıkar ve kendini eleştirme. Çünkü yaşanılan her şeyden sadece o sehpa suçlu. Sen suçlu değilsin. Özeleştiri yapma, iç sesini dinleme, egonu koru.
2.mesaj: “Tamam hadiiii, erkek adam ağlar mı, sus artık”
Sen erkeksin. Güçlüsün. Asla zayıf olamazsın. Ağlamak zayıflıktır. Gerekirse ağlatabilirsin bile belki de, ama ağlamak mı; bu onur kırıcı şeyi sakın aklından bile geçirme. Seni ağlatacak duruma getirirlerse bir gün, ne yapacağını biliyorsun. “Eee sana sehpa” demen yeterli!
3.mesaj: “Bak bebek sana bakıyor, bebek sana gülüyor”
Başkalarının senin hakkında ne düşündükleri, senin ne hissettiğinden bile daha önemli. Başkaları için mutsuz da olsan, işi ve maaşı iyi desinler diye, sevdiğin değil, kazanılması zor olan üniversitelerde oku, sevmesen de iyi gelirli işler yap. Aşk karın doyurmaz, mantık evliliği yap gerekirse. Başkaları “vay beee, gördün mü Hacer’in oğlunu, kaç milyarlık araba almış” desinler diye, sen çok çok çok çalış. Mutsuz olduğun işte çalış, hasta olma pahasına, stresten depresyona girme pahasına, o arabaya biniyor desinler diye daha çok çalış….
Sen olsan ne yapardın? diye sorarsanız, cevabını aşağıdaki Instagram fotoğrafımın yorumundan okuyabilirsiniz…
Hikayeye dönüyorum şimdi;
Babaanne ile torun arasındaki diyaloğu dinlerken, bir yandan sumaklı patates salatasını mideye indiriyorum, bir yandan da bir şey söylesem mi yoksa söylemesem mi diye düşünüyorum. Söylesem; demek istediğimi anlayacak mı? Ben ne kadar ifade etmeye çalışsam da, karşı taraf bunu anlayabilecek farkındalığa sahip değilse, asla beni anlamayacaktır. Öte yandan, beni yanlış anlar mı? Zira saygıda kusur etmek istemem -ki bunu zaten yapmam ama ya beni yanlış anlarsa? Yaşı da benden büyük. “Senin yaşında 3 tane çocuk büyüttüm ben, şimdi de bir torun büyütüyorum, benimle mi aşık atıyorsun” deyiverirse… Sonra dedim ki kendi kendime: “Şule, sen uygun bir dille teyzeye izah et. Seni yanlış anlarsa şayet, bu onun sorunu. Saygısızlık yapmayacağına, beden dilinde sakin olacağına, gözlerine bakarak konuşacağına göre, başla hayatım konuşmaya. Önemli olan babaannenin ne düşündüğü mü yoksa torunun gelişimi için bu denli önemli olan ama dışarıdan bakınca çok da basitmiş gibi görünen bu kirli cümleleri, bundan sonrası için duymasını engellemek mi?” dedim ve girdim babaanne torun arasına.
“Teyzeciğim, müsaade edersen çocuğu biraz ben alabilir miyim?” dedim ve çocuğu alıp ayrı bir odaya gittim. Önce oğlanın doya doya ağlamasına izin verdim. Ağladı, ağladı ve rahatladı en sonunda. Göz hizasında ve gözlerinin içine bakarak, bir yandan da sakince ona dokunarak “kafan çok acıdı, biliyorum. Kafanı çarptın ve bu da senin üzülmene sebep oldu. Şimdi daha iyi misin? Ben de kafamı çarptığım zaman benim de kafam çok acıyor. Birazdan acısı geçecek ama, bu güzel bir haber, değil mi?” gibi cümlelerle “seni anlıyorum”,”ağlamak normal bir harekettir”,”içinde öfke kalmasın ve sakın gözyaşlarını tutma, stres olmana izin vermeyeceğim” gibi mesajlar verdim aslında çocuğa. Biraz daha kucağımda durduktan sonra birlikte içeri girdik ve Hira’yla tekrar oyuna daldılar.
Tabağımı ve çayımı elime aldım, teyzenin yanına oturdum ben de. “Nilgün teyzeciğim, geçenlerde bir kitap okudum. Kitapta ‘eee sana sandalye’,’erkek adam ağlamaz’,’elalem ne der?’ gibi konulardan bahsediyordu.” diyerek konuya girdim ve anlattım da anlattım kendisine. “Ayrıca (hayali) kitapta diyor ki; erkek anneleri daha da duyarlı olmalı imiş aslında. Sorumluluklar erkek çocuklarına da öğretilmeli imiş. Zamanla o da odasını toplamasını, oyuncaklarını toplamasını, yemeğini kendi tabağına koymasını öğrenmeli, vakti gelince mutlaka bunlar da gösterilmeli imiş çocuğa. Günün birinde yalnız kalsa, çamaşırını yıkayabilmeli, kendine yemek pişirebilmeli, odasını hijyenik ve düzenli tutabilmeli imiş. Bunları yaparsa, eşler arasındaki diyalog, evlilik hayatı gibi konuları da sağlıkla yürürmüş. Hem anne hem de eş değeri bilirmiş. Yani kadının değerini bilirmiş” dedim aslında olmayan hayali kitaptan bahsederken.
Ben anlatıp teyze de beni dinlerken, bir yandan da yüz ifadesini okumaya çalışıyorum. Duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışıyorum. “Torunumun babasını dediğin gibi büyüttüm de ne oldu, bana mı faydası var sanki? Gelin faydalanacak! Niye öğreteyim? Ben 3 oğlumun üçünü de eee sana sandalye diyerek yetiştirdim, en güzel okullarda okuttum, kendi istedikleri kızlarla evlendiler hepsi de, düğün dernek her şeyde maddi manevi yanlarındaydım. Al bak işte, şimdi de torun büyütüyorum. Boşver sen kızım bu kitapları, sen sonuca bak. Hepsi de saygılı oğullarımın.” dedi ve ben sustum. Anlamayacağını tahmin etsem de, bilgimi paylaşmalıydım en uygun bir dille. Bunu torun için yapmalıydım, yaptım ve gerisine müdahale edemeyeceğim için sadece dinledim…
En çok da neyi anlamıyorum, biliyor musunuz? İnsanların çocuk yetiştirirken, kendi çıkarları doğrultusunda yetiştirmeye çalışmalarını… “Bana faydası olmayacak, elin kızına yar olacak, niye ‘kadın işi’ yapmasını öğreteyim?” düşüncesi kadar bencilce kaç düşünce şekli olabilir ki? Psikiyatrist Nusret Kaya’nın kitaplarını okuduktan sonra bu teyzeyi ve türevlerini gerçekten daha iyi anlıyorum. Hak vermiyorum ama anlıyorum… Nusret Kaya’yı lütfen araştırın ve okuyun derim. Özellikle de rüya ve rahimler hakkındaki söylediklerini…
Bir çocuk yetiştirmek demek, kendi nesline şekil vermek demek. Senin öğretilerinle donanmış bir insan, kendinden doğacak çocukları yetiştirirken de, senin öğrettiklerini ona aktaracaktır çünkü o, öyle öğrenmiştir. Okuyarak, araştırarak, empati kurarak ve farkındalığımızı artırarak paslı zincirin halkasını kırıp, daha sağlam ve doğru adımlarla evlatlarımızı yetiştirebiliriz, kendimizi geliştirmeye de devam edebiliriz.
Kız erkek evet, hiç farketmez ama özellikle de erkek annelerinin daha duyarlı olmasını diliyorum. Zira iki kızım var, size gelin gelebilirler, dimi :))))
Tüm sevgimle,
İyi niyetler diliyorum…
https://www.facebook.com/BirAnneTavsiyesiCom/
2 Yorum
Her zamanki gibi çok faydalı bilgiler vermissiniz. Bu ve bunun gibi örneklere fazlasıyla şahit oluyor ve ne yazık ki yaşıyoruz.
Eşimin işlerinden dolayı birkaç aydır kayinvalidemde kalıyoruz ve ne kadar kalacağımız belli değil. İki kızım var ben de doğru bir rehber olabilmek için araştırıyorum okuyorum elimden geldiğince. Ama bu ayni evde yaşarken çok zor oluyor. Ben de bu tür şeyleri çok savunuyorum ama kendisine çok saçma geliyor ve abarttigimi düşünüyor. “Ben de üç çocuk büyüttüm, onlarin nesi eksik.” Deniyor. Daha az önce kızım sözde laf dinlemediği için “Seni keserim.” Demis???Beynimden asagi kaynar sular döküldü sanki. Bu konuda uyarmaya çalıştım, ( gerçi çoğu konuda uyarıyorum ama…??) çok yanlış olduğunu söyledim ama yararlı oldu mu derseniz, orası tartışılır. Ne yapacağımı, nasıl davranacagimi şaşırmis durumdayım. Siz olsanız nasıl yaklasirdiniz?
Sizi o kadar iyi anlıyorum ki… Hiçbir şey değişmeyecek. Kısa süreli olarak nasıl olsa kızınızla birlikte oradasınız. Dengeyi kurabileceğinize inanıyorum; ne karşı tarafı kırabilirsiniz ne de kızınızı yanlış yönlendirirsiniz. Rahat olmayı deneyin derim gene de naçizane ?? Konu bahis kayınvalide olunca, yorum yapmaya çekiniyorum ben de…